Ayak Sesleri
Dostlar
konuşurken gözlerim gözlerine, saçlarına, etrafı izleyişlerine takılır.
Yılbaşıydı, içkiliydi, duman altıydı, gülüşmeler, şakalar eğlenceler vs. her sene aynı şeydi. Biri gelir diğer
giderdi, yıldı işte, hep böyleydi. Biri biterken ertesi sene sevindiğim yıla
üzüleceğim ya boş ver dedim. Grubumuzun
hınzır delikanlısı yine çocukluk anılarını anlatır gülüşürüz. Bir kadeh daha
doldururuz, biraz su, sonra koca bir buz küpü ‘lap’ diye ses çıkarırdı. Elim
sigara paketine gider, bir dal alır, çakmağımı çakar bir tane daha yakardım ama
bir farkla: Gözlerine bakarak yapmam lazım.
Fark ettim
çok geçmeden sende beni izliyordun tam o an gözlerini kaçırdın ona baktın
biliyorum. Her kadının yapacağı şeylerden biri tabi fark edildiğin an gözlerini
kaçırmak. Güzeldi tabi. Bir de kadehleri tokuşturmak sana bakarak. Sana bakarak
bir şiir okumak geldi içimden tam o an.
Cemal Süreya’dan
geçti aklım;
‘’Ortaoyunumuzun dekoru bir kağıt mendil
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“ve konsolun üstünde noksan bir gümüş kutu
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“uzaklardaydın, oracıkta öbür kıtada,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“ikinci bir parıltı var senin bakışlarında
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“kehanet adlı kısacık bir şiir buldum
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
Ben seni
uzaktan sevmek için sevdim o gece. Dokunma ya da seslenme ne fark eder ki. Bir
yolda giderken duvar ile bölünmüş olduğunu düşün birbirimizi görmeden
yürüyoruz ama yürüyoruz işte en azından
yürüdüğümüzü biliyoruz. Belki yolun bitiminde tekrar birbirimizi görürüz,
bilemem ki, her şey biraz da kısmet değil mi? Bildiğim tek şey var: ''Ayak seslerin'''
Eve geldim
bir ara. Yorgundum, dinlendirsen ne iyi olurdu ya da boş ver hiç uğraşma konuşmak da yorardı seninle.
Sesindeki tınıda canlandırıcı etki vardı, hayatımda ise yakıcı bir etkin vardı.
Şiirler geçti aklımdan şiirler vardı adresini bulmayan. Şimdi burada olsan ne
güzel şiirler okurdum sana bir kahve hazırlayıp. Pencereden yağmurun sesini
dinleyip gecenin karanlığına uyuturduk düşünceleri.
Keşke
derdim, ne güzel bir çaresizlik kelimesi değil mi? Bir de… ‘’Yapacak
bir şey yok’’ sözün…
Uyandıktan
sonra müziği açtım sonra, Zeki’den çalıyordu, okşuyordu yorgun düşüncelerimi,
hatta karşımdaki sandalyeye oturup nasihat veriyordu, sarılıyordu,
düşünebiliyor musun bunu sadece bir şarkı yapıyordu. İnsanın insana yetmediği
zamanda şarkı yetebiliyor bazen.
‘’Elbet bir gün buluşacağız,
Bu böyle yarım kalmayacak
İkimizin de saçları ak,
Öyle durup bakışacağız…
Belki bir deniz kenarında,
El ele mâziyi konuşacağız..
Benim içimde yanan ateş var,
Sevgilim, ne zaman buluşacağız..
Belki bir gemi güvertesinde,
Sen beni unutmuş için kupkuru..
Benim gönlümde hâlâ o arzu’’’
Durup şöyle baktım fotoğraflara, tek tek
karıştırdım, yıllara gittim anlara, zamanlara böldüm kendimi, o anlara geri
döndüm ve artık gidemediğimi fark ettim yorgundum çünkü hayır normal
yorgunluktan bahsetmiyorum, sahici bir yorgunluktu. Belleğim hala taze,
kelimelerden dökülecek anlamlar çok değerliydi adreslerini bulması gerekirdi
atış talimi gibi belki yada bir kuşun posta güvercini gibi haber taşıması
gibiydi adresleri bulması gerekirdi sözlerin bulsun.
‘’O, ben miyim?’’ ya da ‘’Onu bana mı yazdın?’’ dediklerinin hepsini sormana gerek
yoktu, çünkü zaten tarif etmiyor yaşıyorduk. –mış gibi değil direk içinden.
Sahte değil gerçek. Bir sigara daha yaktıracak anıların olduğunu biliyordum,
olsun yeniden dinliyordum, yeni bir şarkı daha çalıyordu, uykum gelince omzuna
düşen saçlarını izlemek güzel oluyordu. Bir otobüs yolculuğunda başını omzuma
yaslaman, bankta oturup denizi seyrederken başını omzuma yaslaman, film
izlerken başını omzuma yaslaman… bir tane daha yakardım şimdi.
Dedim ya,
bir yolda yürüyoruz, duvar var aramızda ve birbirimizi görmeden yürüyoruz. Yol
bitimi ortak noktada kesişir mi inan bunu hiç bilmiyorum ama aynı anda
yürürken duyup da inandığım tek şey var: ‘’Ayak seslerin’’.
Olsun.
Sen yürümeye
devam et.
Yürü, devam
et.
Devam et.
Yorumlar
Yorum Gönder
ne düşünüyorsun?