Küçük Pencerenin Değerli Eski Yılları
Ne tuhaf…
Dolmuyor şu
boşluklarımız.
Belki daha
iyi dolabilecek ‘şey’leri aradığımız
için,
Belki de
artık aramaktan vazgeçtiğimizden dolayı böyle.
Aramıyor,
Sormuyor,
sorgulamıyoruz.
Sonuç koca
bir boşluk.
Belki bir
gazetenin bulmaca sayfasında arıyoruz boş vakti, doldurmak için.
Belki boş
vakti öldürmek için boşluyoruz tonca şeyi…
Artık kendi
küçük penceremizden izliyoruz koca dünyayı, yani telefonlarımızdan. Belki bu
yüzyıl yada gelecek yüzyıl koca bir yalnızlık denizidir. –Kim bilir?-
Bize sunulan
ya da bizim tercih ettiğimiz şeyler bunlar. Yalnızız. Ama küçük bir güneş
ışığıyla da şu karanlık odamızın dolmasını istiyoruz. Küçük bir kesik gibi
perdeleri örtük odamızı yarıp geçen küçük bir güneş ışığı olsun. Terk derdimiz
sanki bu.
Belki geçen
onca yıl ulaşılabilirlik daha yavaştı; iletişim, fotoğraf, oyun, film, iş vs…
Sanki tüm
bunlara rağmen her şey daha kaliteli ve daha samimiydi. Yani ulaşılabilirliği
daha az ve daha zor olduğu için kıymetli oluyordu. Şarkılar daha kıymetli ve şarkıyı icra eden
sanatçı, duayen, imparator, megastar oluyordu. Zor ulaşılabilir olduğu için gençlerin
odasında boy boy posterleri asılıyor, kasetleri koleksiyon yapılıyordu. Şimdiye
dönüp bakınca şarkılara kolay ulaşılıyor, emek sarf edilmeden telefonda veya
bilgisayarda dinlenip depolanabiliyor. Böyle olunca ‘kolay’laşıyor. Mesela bu çok basit örneklerden biridir.
Peki neden koca bir boşluktayız?
Konfor ve
rahatlık evrenimiz yalnızlığımızı kendi kendine yaratıyor. Bir şey kolay olunca
anlamsızlaşır, değersizleşir ve önemini yitirir. Ve daha önemlisi her şey çok
hızlı…
Hızlı
arabalar, hızlı erişim, hızlı ilişkiler, hızlı yiyecekler…
Sanki tonca
işimiz varmış gibi hem hızlı hem kolaylaşan hayatımız. Gazete bulmacasını
çözsek bile biri bunun çözümlerini ulaştırsa yalandan doğru cevaplarını yazmış
gibi yapacağız. Biz birer hızlı yarış
atıyız ve koşmamızı isteyen ise büyük markalar ve paraya susamış patronlar.
Daha iyisi, en iyisi ve en güncelini sattırmak ve takip etmemizi istiyorlar.
Sonuç olarak
yine mutsuzuz.
Boşlukları anlamlarla değiştirmek için…
Yeni
yüzyılın yüzsüz iletişimini kırmak gerek. Dikkat edin; bilet gişeleri yok gibi
kartı koy parayı yatır.. bitti. Marketlerde iletişim kesildi; hızlı kasalar var
ürünün barkodunu kendin geçir, nakit mi kart mı seç, öde ve çık. Sosyal
medyayla sosyalliğimiz kırılıyor ve darmadağın oluyor. Halbuki
sosyalleştiğimizi zannettiğimiz halde hiçbir şey yapmıyoruz. Oyun oynuyoruz,
görüntülü görüşüyoruz, ses kaydı atıyoruz vs. ama bir araya gelip
sosyalleşmiyoruz. Yeni yüz yıl da bunu
istiyor.
Koca bir
boşluk denizi içerisindeyiz. En kötüsü de bunun farkındayız ama elimizden gelen
bir şey yok. Bu böyle geldi ve böyle gidecek yıllar sonra bile. Kırılacak nokta
ise eskinin erişilmesindeki zorluk ve değerlenmesi. Naçizane düşüncem ise, ulaşamamak, erişememek,
merak etmemiz. Böyle olunca insanoğlu merakın peşinde koşuyor. Telefona
bakmayınca birbirimizin yüzüne bakıyoruz.
-Biri gelse
de şu oyuncağımızı, şu yalnızlık aletimizi elimizden alsa.
Yorumlar
Yorum Gönder
ne düşünüyorsun?