Tımarhaneden Kaçış Planı
Sokaklara
çıkın…
Mahalleri ve
caddeleri gezin…
Gitmediğiniz
bir yerlere gidin ve yüklerinizi bir yere bırakın.
Küçük
çocuklarla konuşun,
Yaşlılarla
hayatın anlamı üzerine sohbet edin, size anlatacakları çok şey olacaktır.
Parklarda
gezin, sahile gidin, denizi izleyin,
Kuşların
uçuşunu izleyin,
Kahvehanelere
gidin batak atın emeklilerle, tavla da oynayabilirsiniz.
Herhangi bir
şey yapabilirsiniz.
Yeter ki
kalıpların ve bize çizdirilmiş sınırların aşılabildiğini fark edin.
Ve hatta en
önemlisi de sınırlarını geçebildiği anda mutlu olur insan. İnsan mutluluğunun
temeli hoşuna giden şey olmuş olduğu için değildir daha önce olmamış güzel
şeyin başına gelmesidir. Elindeki telefonundan bütün gün emaillerini takip
edip, sosyal medyada komik birkaç paylaşım izleyince, Starbucks’a gidip orta
boy Americano içince farklı bir iş yapmış olmuyor. Oradaki insan kendi
kafesinin içinde gezip durmaktan başka bir şey yapmıyordur. Bakın mesela home
Office çalışanlar işlerin daha hızlı ve pratik olduğu için daha kolay olduğunu
sanıyor ama yalnızlık limanına demir attığının farkında değillerdir. Ne var
yani, ofise gidip iki tane insan görüp konuşunca eski zamanları mı yaşamış
oluyorsun sadece ne oluyor biliyor musun yaşamla bağlantı kurmuş oluyorsun,
e-postalarınla bağlantı kurmuyorsun.
Sokak sokak
gezin…
Yoksul
mahallerdeki evlerden anlayacağınız çok şey var.
Geçim
sıkıntılarını, işsizliği ve çaresizliği görün.
İnsanların
yüzlerine bakın, temas kurun hayatlarla.
Bozuk
yolları, onarılmamış yerleri, döküntü parkları görün.
Kenar
mahalle bakkallarında alışveriş yapın, ekmeğin kaç kuruş olduğunu bilin,
Kaçak kat
çıkılan evleri, duvarlarda yırtılmış afişleri ve paslanmış elektrik direkleri…
Hatta
yolunuzu şaşırın ki beyniniz şaşırsın!
Beyninizi
şaşırttıkça kafatasınızın içindekinin et yığınından daha fazlası olduğunu fark
edin.
Beyin,
şaşırdıkça telaşa kapılır, telaşa kapıldıkça fark eder güzellikleri ve
çirkinlikleri.
Hayatın tüm
karmaşasında 1 gün içerisinde en az 30 dakika düşünebileceği kadar zaman
ayırabilmeli insan. Evet! İşte tam da bundan bahsediyorum düşünebilmeye zaman
ayırmalıdır. Düşünmek için zamanı yoksa çarkların arasında dönüp duruyordur
zamanın. Nefes almak neyse aynı şey denir buna. Yoksa masaüstü bilgisayardan ne
farkı kalır? Hiç. Yüksek binaların iç bunaltan beton dünyasından çıkıp doğayla
yani özüyle kucaklaşabilmesi yani esas mesele. Şukadarcık şeyi bile yapamıyorsa
yaşamıyor, çöptür, ölmüştür, toprak atılsındır. Çünkü yaşam itmektedir insanı
kendi içine ve bile bile teslim olur, bile bile yaşarız bunları.
Şunu da
unutmayın:
Dünya her
zaman toz pembedir, dünya komedidir, her şey hızlıdır… diyenlere.
Kanmayın.
24 saat
içerisinde komik videolarla uyutuluyoruz. Bilmek istemediğimiz şeyleri bilmek
istediklerimizle biz görmeden değiş-tokuş eden lanet bir yüzyılın
içerisindeyiz. Kim, nerede, ne yiyor ve ne içiyor bilgisini hızlıca ve kolayca
bize servis ediyor yeni medya. Bu kadar kolaylığın arasında hayatı anlamlı
kılacak şeylerin bilgisi daha kolay olsa insanlık hızlıca gelişim göstermez mi?
Değişebilir. Peki neden bir tık ucumuzda gereksiz bilgiler ve eğlenceyle
donatılmış durumda dört bir yanımız. Her gün yalan-yanlış, duyguları harekete
geçiren, bir faydası olmayan şeylerle vakit kaybı yaşıyoruz. Mesela, Elon Musk, dünya politikaları, yurt dışında ödül
alan yetenekli sporcularımız, Nasa’dan space x’in falcon 9 roketinin fırlatılışının
daveti alan Youtuber’ımız, işsizlik rakamları, eğitimli insan oranı vs. gibi konular
neden gündemde olmuyor? Ve neden gündemde ne iş yaptığı bile hala belli olmayan
birinin yanlış attığı videosu günlerce konuşulabiliyor? Yaşadığımız toplum tımarhaneye dönmüşken
ilerde nasıl insanlar olmamız bekleniyor olabilir? Bir ayna gibi sabahtan
akşama kadar gereksiz ve lezzetsiz bilgilerle uyutulmaktan başka bir şey yoksa
ne yaşanabilir?
Dünya her
zaman gülünecek yer değildir ve her şey her zaman komik değildir. Komedi belli
durumlarda geçerlidir. Komediyi anlamak için bile mizahı bilmek gerekir, bunu
bile bilemiyorsak merak etmiyoruz demektir. Bakınız her şey eğlenceli değildir;
gerçekleri görmek istemeyen insan toplulukları vardır. Gerçek objektiftir;
çıplak, net ve bellidir. Uyutulan insanlar bir şeylerin farkında değildir.
Zenginliğine zenginlik katmak isteyen servet sahipleri uyutulmuş insanları
severler. Kütüphaneye gidip kitap karıştırsın, gerçek ve araştırılmış bilgileri
kendi imkânlarıyla görsün istemezler. Kolay derler, ne gereği var, gül eğlen
boş ver düşüncesini beyine kazıtırlar. Sonra basit olan şeyler hayatın olağan
akışı gibi yaşatılır. Sonra otobüste, metrobüste, ders aralarında, parklarda,
bahçelerde elinde telefon değil de kitap okuyan insan görünce garip bakışlar
atarlar. Çünkü ruhu basitleşmiş insanların bünyesi kaldıramaz.
Bu yüzden
derim ki,
Çıkın,
bakın, sorgulayın.
Başkasının
sunduğu şey her zaman ‘doğru’ değildir.
Yanlışlık
payı vardır.
Kendin bak,
dene, gör, hisset.
Sokaklarda
gerçekler vardır. Kuşların uçuşunda doğanın dengesi vardır. Yoksul mahallelerde
de lüks semtin yüz katlı plazasında da gerçekler tüm çıplaklığıyla boy
gösterir. Çürümeye yüz tutmuş kitaplarda
tahmin edemeyeceğin anlamlar. Eğlencesinde boşluk vardır içi boş şeylerin.
Yalnızca havanın kokusunu fark edebilir hissedebilir gerçekten yaşayan.
Hisset güzel
kardeşim!
Bunlar
gerçek.
Yorumlar
Yorum Gönder
ne düşünüyorsun?