Yazmasa Deli Olacak Milyonlar
(Yazı istikamet dergisinden alınmıştır.)
Herkese merhaba,
İstikamet
dergisine öncelikle bir yazıyla kapıdan içeri girmek gerek. Bir dergide yazmaya
başlamak ise artık hangi istikametten gittiğini belli eder. A dergisi veya B
dergisinde yazmak demek değil bu! Yani alan olarak, tür olarak, ortam olarak,
belirlenmiş düşünce olarak… artık
istikametini seçmekten bahsediyorum.
Yazmak,
sesini ve sözünü duyurmaktır. Düşüncelerini kaleme almak, okuyucularla
paylaşmak, düşünce biçimine etki etmek insanoğlunun büyük nimetlerinden
sanırım. Burada önemli olan nokta ise özgürce, rahatça insanlarla
düşüncelerimizi paylaşabilmektir. Günümüz toplumunda bilirsiniz, bir yazı, bir
hareket, bir eylem, bir duruş bir anda, saniyede milyonlarca kişi tarafından görünebiliyor.
Yani işler bu kadar hızlıyken batmanız ve çıkmanız çok hızlıdır. Bunca hızın
arasında nasıl fark edilmeli? Çünkü sayısı çok fazla aynılıklar dolu mecralar.
Herkes sanki aynı şeyleri söylüyor, aynı şeyleri iletiyor. Fark edilmek için ne
yapmalı? Bana kalırsa ‘kalite’ den ziyade öncelikle arı gibi çalışmak gerek.
Öncelikle yazı alanında da olsa farklı bir alanda da olsa ‘emek’ ortaya koymak
gerek. Milyonlarca izlenmek ise öncelikle bir yapı ortaya koymayı gerektirir.
Yoksa sadece izleyen o milyonlardan olup kalırız. Eğer milyonlardan sıyrılıp bir kişi olup
sözümüzü sesimizi duyurabiliyorsak sahneye çıkabilmişiz demektir.
Yaşantımız
devam ederken yön bulma arayışı içinde ilerleriz. Bir yolu bitirdin mi diğerini
ararız, biterse bir diğerini. Yaşam tüm bu sorular ve meraklarla geçer. Sorular
sormak hangi istikametten gitmemiz gerektiğini düşündürür. Hangi sorular, doğru
sorular mı bizi gitmemiz gereken yola götürür bunu bilemeyiz, görecelidir.
Kendimiz ise dünyanın başrolünde yaşarız. Sanki her şey bize göre tasarlanmış
ve en doğrusunu bulmak zorundaymışız gibi yaşarız. Başrolde biz yani kendimiz
varız. Biz, sürekli hangi istikametten hayatı şekillendirelim diye düşünürken
yaşam şekillenmiş olur. Bazen seçtiğimiz istikametteki yolda ilerlerken bu uzun
yol çukurlu ve engebeli olabilir bazen ise dümdüz sağlam bir yolda da
ilerleyebiliriz. Buna yaşam denir ve yönlerimiz seçimlerimiz, seçimlerimiz ise
bizi biz yapar.
İnsan var
oldukça dünyaya sesini duyurmak ister. İnsanın düşünce dünyası kaynayan kazandır,
susturulamazdır. Durdurulamazdır.
Kaynayan kazandan taşanlar sesli, yazılı olur. Kendimizi anlatma
şeklimiz yazılı olarak ifade ediliyorsa artık hangi istikametten gideceğimizi
seçmişiz demektir. Yazarlar iyi bilir yazmanın nasıl bir tutku olduğunu ve
bırakılması güç bir ifade şekli olduğunu. Yazmanın tutkusu üzerine güzel bir
örnekleme yapmak gerekirse direk Sait Faik’ ten alıntı yapabilirim;
“(…) Ada’nın tenha yollarında gezerken canım
sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım.
Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.”
Gidin! Sorun
yazarlara… Kaynayan kazandan akan sözler kalemle yolunu nasıl buluyor. Çünkü
düşünce deryasıyla boğuşan yazar bunu okuyucularına aktarmak zorundadır.
Yazmasa deli olacak nice insanlar var. Düşünceleri beyaz temiz kağıdımıza da bilgisayarımızın
beyaz yazı ekranlarına da akıttık, şekillendirdik. Şimdi iş, milyonlardan
sıyrılıp birer düşünce gösterisi yapmaktadır. Çünkü yazmazsam deli olacağım!
Herkese
tekrar merhaba..
Okuyan,
Okutan,
Okunan
Ve en
önemlisi anlaşılan dünyaya
Koca bir
merhaba…
Yorumlar
Yorum Gönder
ne düşünüyorsun?