(Parantez İçi) - Ne İdüğü Belirsiz
Tek kare fotoğraf almak isteyen turistler gibi. Ben, turistin
manzarasındaki kalabalığın bir parçasıyım. Ben oradan geçiyordum bayım. Evet
evet..! Geçiyorken konuğun olmuştum. Ben bir konunun en güzel anlatıldığı
oradan geçen biriyim sadece. Oradan geçiyordum. Kilometrelerce mesafede göründü
yeşil gömleğim. Onu giyme sebebim. Arz-ı endam ettim gözlerinize. Kusura
bakmayın.
Hanımefendi!
Geçtiğim yerlerden sizde geçiyor musunuz? ‘Geçtiğimiz yerler nere?’ diye sorma
bana lütfen. Adımlarımla adımlarınız bir mi yani? Aynı adımları aynı yere temas
ettirerek mi yürüdük bunca zaman. Bilmiyor musun? Bende bir o kadar… bende bir
o kadar..
Ama aslında
biliyordum, sana –mış gibi yaptım ben. Dünyada hiçbir kar tanesi bile aynı
olamıyorken, dünyada hiçbir parmak izi birbirinin aynı olamıyorken, sen bana
aynı olan şeylerden mi bahsediyorsun. Haklısın. Hiçbir şey hiçbir şeye
benzemiyor.
Peki ben…
bunca zaman karanlığın boş odasında neye sövdüm? Karanlığın bile kalbi
kırılmıştır umarım. Kırılmadıysa da daha da kararmıştır karanlığına gömülüp.
Tüm karanlıklara özür. Hep kötü tanıtıldınız her hoş bulunmayan
durumlarda… ‘Ey karanlık!’
185 yıllık
ağaç olmak kolaydır mesela. Sen öyle dur, bırak zaman senin istediğin gibi
geçsin.
Şu gördüğün
taştan evler bile zamanla dağıldı gitti, betona dönüştü zamanın birinde. Ama
sen öylece duruyorsun. Ne güzel be! Şu gördüğün en şatafatlısının zamanın
birinde dizleri kanayan sümüklü olduğunu kim bilebilir senden başka? Bilemez
onlar. Neden? Sen üzülüyorsun her mevsim. Nasıl mı..? Hadi bırak şakacı olmayı
anlarım ben.
Kasımda
benim yapraklarım dökülmüyordu böyle sararak, dalından öylece yere.
Ya da ne
bileyim Nisan Mayıs gibi yeşillenmiyordum ben öyle. Ruhum yeşeriyordu da gören
olmuyordu. Yinede sevgi sözcüklerimle yeşeriyordum ben, gülüşlerimle
yeşeriyordum bu kahrolası dünyaya. Ben kim miyim? Tanıdıkça seveceksin.
Sen 185 yılı devirmesen de olur. 185 kere ‘iyi’ ol o bana
yeter. Öylece durma, bana bir şey söyle. Zaman mı bizi biz yapıyor yoksa –mış gibilerin
çevresinde mi dönüp duruyoruz bunca zaman. Söyle? Kıyısındaki çakıl taşlarını
mı fırlatıyoruz elimizi kolumuzu koparırcasına yoksa sessiz sakin mi yürüyoruz
akrep yelkovanın tenhasında. Söyle? Nedir bilinmezliğin içine doğru sürükleyen
bizi böyle… yoksa kendi yarattığımız karmaşa sarmalının içinde mi debeleniyor
aklımız, beynimiz. Söyle? İçimdeki bu bilinmezliğin bilmecesini. Bazen bilip
bazen bilmemeyi.
Lütfen söyle…
Yorumlar
Yorum Gönder
ne düşünüyorsun?