Veda Değil Sadece Bir Başlangıç



Öncelikle sizden çook ama çook özür dileyerek başlıyorum. Uzunca bir zamandır klavye tuşlarında yangın çıkarıp da yazı yazamadığım uzunca bir zaman geçti. Malum 4 yıllık okulun son dönemleri itibariyle projeler, ödevler, fikirler, umutlar, hayaller vs. adeta havada uçuştuğu son günlerden geçtiğim için yazı yazmaya uzak kaldım. Sonuç ne mi? Sonuç: Yazamadım!
İstanbul’a geldim (yani evime); savaştan çıkmış gladyatör edasıyla evin kapısından giriş yaptım, sonrasını biliyorsunuz işte…  ‘Meezun mu oldun şimdi sen?’ ‘Eee ne yapçan şimdi?’ gibicilerle durum geçti bir süre.  Merak etmeyin bundan sonraki dönemin bana biçilen Sıttıracik planları ise net: 1)Askerlik  2Evlilik

Benden bir tavsiye size: İÇİNİZDEN NE GELİYORSA ONU YAPIN!


ŞİMDİ KULAĞINI GETİR Bİ’ŞEYLER FISILDİCAM

Bu yazdığım satırları özellikle üniversiteye yeni başlayacak ya da başlama niyetinde olacak arkadaşlara yazıyorum. Hazır şuan LYS sınavları oluyor, aklınızda gelgitler yaşanıyor, ‘Kolaydı yaa valla kolaydı bu sene’ ciler TV ekranlarında boy gösteriyorken. 4 yıl önce bu yollardan yalnız başıma giderken bir süre sonra bitirdiğim; dram, gerilim dalındaki Oscarlık filmimi anlatacağım. Beri gelin!

Yıl 2012. Ee tabi o kadar dirsek çürüt, ebesinin nikahı kadar test çöz dersane köşelerinde. Büyük çabalar, büyük umutlar, büyük heyecanlar derken sonuç açıklanır bir gece yarısı: KONYA
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
REKLAMCILIK BÖLÜMÜ

Allah'ım sana geliyorum!... Ne ola ki bu Konya? Reklamcılık mı? Oh iyi lan bu bölüm güzel he. Reklamcılık güzel bölüm ya. Metin yazarı olabiliyorum. Grafikte de iş varmış. Çok para var valla reklamcılıkta. 4 yıllık teyzecim/amcacım. Yok ben gitmicem ya! Olum ne Konyası yaa!...  Nasıl yani ya? ÖSYM zalım ÖSYM!  Eveet gidiyorum. Bakalım ya hayırlısı ya!. Amaaan zaman su gibi geçiyor ya!. Kesin yatay geçiş yapıcam kesin! Durmam ben burda yeaa! 
Yaparım ya! Yaa işte kazandık 4 yıllık işte… Tabi oğğluum üniversiteliyim ben..

Gibi…

Yeri geldiğinde abartıdan kusacağım, yeri geldiğinde dokunsalar ağlayacağım, yeri geldiğinde filozof havasına bürünüp hayatı sorgulamaya çalıştığım aşırı ego içeren bi şeylerle karşılaştım. Sonra kurtuldum. Merak etmeyin geçiyor sonra.

Size şimdi burada: ‘Ahh yıllar geçiyor…  yollar, yıllar, yollar’ , ‘Vaay be geçti be 4 sene. Ne çabuk oldu lan’ gibi şeyler anlatmayacağım.  Konuya bodozlama dalmak istiyorum:

‘ÇIK PİSTE OYNAMAYA BAŞLA. BELKİ GÜZEL OYNAYAMAYABİLİRSİN, HATTA GÜLEBİLİRLER OYNAYIŞINA AMA OLSUN GÖBEK AT, TAKLA AT, HALAY ÇEK, MENDİL SALLA, TAKI TÖRENİNİN SUNUCULUĞUNU YAP, KIZ TARAFI OL, ERKEK TARAFI OL, KURU PASTA-LİMONATA DAĞIT, GELİNİN DAYISI OL, DAMADIN KANKASI OL, HALA OL, AMCA OL, NE OLURSAN OL GENE G….’

(Neyse hızımı alamadım bi an J)

OL!

Şu yazdıklarımı anlayamayacak kadar kıt beyinliler tabi ki çıkacaktır. Sallayın onları.  Anlatmak istediğim şu; üniversite ortamı henüz sen 20’ li yaşlardayken önüne gelmiş önemli bir velinimettir. Hele şehir dışındaysan yağdır, baldır, kaymaktır.  Tabi ki  yine bu güzel fırsatı anlayamayanlar çıkacaktır. Çıkacak ki ibret-i alem olsunlar.  En ücra bir şehirde de olsan (şehir belirtmek istemiyorum), pek parlak olmayan bir üniversitede de olsan…  değerini bileceksin.


YAV YİĞENİM NE BU REKLAM MEKLAM ŞİMDİ DEYİVER HELE?

Bölümünüzün ne olduğu hiç önemli değil. Eğer hocalarınızdan büyük şeyler vermesini istiyorsanız yanılırsınız. Böyle bir şey yok! Çünkü hocaların elinde sihirli bir değnek yok.

‘Ünlü bir reklamcıya dönüşeceksin şimdi…  birazdan bu değneği başına değdireceğim..’

Bu hiç yok mesela. Böyle olsaydı XYZ üniversitesi büyücülük fakültesi olurdu oranın adı.
Güç sizde, gerisi emek, çaba, hırs vs.  Kendi mucizenizi kendiniz yaratacaksınız. Kendi çabalarınla bir şeyler ortaya koydukça gerçek bir sihirbaz olduğunuzun farkına varacaksınız. Oluyor bu. Çünkü insanlardan bir şeyler bekleyen insanlar başkalarına muhtaç bir hayatı yaşarlar. Başkasına muhtaç olacağınıza kendiniz adına çalışın bu daha zevkli oluyor.

Hocanızdan işin çıkmaza girdiği yerlerde destek alın mesela bu önemli.  Mesela bazen de karşıdaki hoca egosundan kabaran hindi gibi kabardığı zaman size boş tavsiyelerden başka bir şey anlatmayacaktır.
Staj yapmak çok işe yarıyor. Sektörde ne gibi kaypaklıklar, şerefsizlikler, itlikler, p*çlikler döndüğünü gördükçe hayata farklı açılardan bakma şansınız taaa üniversite hayatında mini mini bir pıtırcıkken başlıyor. Tavsiyem, staj yapın, farklı alanlarda da kendinizi deneyin sınırlarınızı keşfetmiş oluyorsunuz.


Reklamcılık bölümünü kazanmayı büyük başarı saydım. 4 yıl boyunca reklamcılık adına tam olarak kendimi doyurduğumu düşünmüyorum. Bazıları ise oruçlu geziyor. Bölümde diğer bölümlere benzemeyen şeyler var: yaratıcılık, şaşırtma, farklılık.  Reklamcılığın özünü tam kavramanın yolu ise ‘Fırlamalık’ tan geçiyor tabiri caizse. Okula ilk geldiğinizde kendinizi yeni keşfedilmeyi bekleyen filozof gibi görebilirsiniz, bu gayet doğal. Çünkü istemsizce herkeste bu oluyor. Dersler, sınavlar, hocaların anlattıkları, uygulamalar, stajlar  vs. derken adeta her şey durdurulamaz bir hortum haline geliyor ve 4 yıl sonra hayat sizi ne tarafa savuracağı bilinmiyor.  Nereye düşeceğini kestirebilenler ise az da olsa çalışan ve dirayetli duran insanlarda oluyor.

İlk sene ve devamında herkes reklamcıdır. Sonra o, bu, şu filan derken herkeste farklı meslek arayışları oluşmaya başlıyor. (Kendi bölümüm adına konuşuyorum, burada bi anlaşalım)
‘ya benim eniştenin tükkanında satış yapacağım’ cılar ve ‘Vietnam’da art dayrıktörr olacağım’ cılar birbirleriyle savaşır adeta.  Bunu bilen hocalar ise ‘Hepiniz reklamcı olamayacaksınız..’ der ve bir anda Müslüm babadan arabesk bir şarkı 1-2 sene boyunca duyulmaya başlar fakültenin koridorlarında.  Sonra farklı düşünceler savrulur durur ve bu okul bitene kadar devam eder.

Benim size altın değerindeki tavsiyem arkadaşlar: Hem öğrenin hem de uygulayın!



‘OSCAR GOES TO……!

Bana sorarsanız reklamcılığın temeli fırlamalıktır.
Atik olacak, fikrini anlatacak, coşturacak, komik olacak, yer geldiğinde ağlayacaksın. Duygularını saklamayacak, eğilmeyecek, bükülmeyecek, dik duracaksın.

Klişe fikirlerle geliyorsan: S*ktir lan ordan! derler.
Saçmalıklardan doğruyu buluyorsan: Vaay benim ağam gelmiş, paşam gelmiş vay! derler.

Öyle oturup bekleyince biri sana gelip ‘Şöyle sağlam bi fikir söyle de piyasanın bilmem neyini ne yapalım’ demiyor. Türeterek, düşünerek, bağlayarak, birleştirerek bir şeyler ortaya çıkıyor. Yoksa herkes reklamcı canıııım….  Reklamcılık sabır gerektiren eğlenceli bir iştir aynı zamanda. Sabır çok önemli. Öyle pat diye Kristal Elmalık işler hiç çıkmadı. Çıktı ama sonradan. Önce bi sancısı oluyor sonra çıkıyor.



4 yılın sonuna geldiğinizde ise herkes akademisyendir. Kimse sektörde pişmek, çalışmak, çabalamak, ajansın tozunu dumanını yutup öksürmek istemiyor. Herkes hoca, herkes doçent, herkes prof. Yav abicim ajansta 1 saat bile durmamışsın son sene oluyor ‘Ben akademisyen olacağım!’ diyorsun. Nasıl olacak gel bana da bir söyle hele. Önce eve gittiğinde kendine bir iş bul sonrası illaki gelir dostum merak etme sen. Zaman ilerledikçe illa ki bir ses yükselip ‘Oscar goes to…’ diyecektir elbet.  Önce sabır.

Sektörde ajans deneyimi yaşayarak para kazanmak isteyenlerin ise hali gerçekten meçhul. Çünkü sağlam bi ajansta çalışmanın temel şartı: TORPİL!  Aman dikkat bu torpil doğru yerlerde patlasın. Anadoluda yaşayıp anadoluda reklamcılık okuyan arkadaşlar için İstanbul tam bir cennet. Ama nasıl bir cennet? Yalancı cennet. Çeşitlilik var, çok var hatta. Amma bi destek olmadıkça durum zor. Kendi bireysel çabalarınla ve yeteneklerinle gelebilir misin evet gelirsin ama çok sonra gelen bir şey.  Torpil olduğunu kendim uydurmuyorum çünkü bunu sektörde önemli bir pozisyonda olan reklamcı abimiz bile röportaj esnasında söylüyor.


SADEDE GELELİM

Üniversiteye yeni başlayacak arkadaşım. Hayat aslında sana güzel. Ekmek elden su gölden sana. 4 yıllık okuyorsan uzun bir emek ve umut gerektirir okul, eğer 2 yıllıksan her b*ku 2 sene içinde yapıp gitmeye dayalı preslenmiş konsantre bir üniversite hayatı yaşıyorsun. Bazen üzülüyor bazen seviniyorsun. Bazen çıkmaza giriyor hayat bazen su gibi akıp geçiyor. Ama öyle veya böyle hayat bir şekilde geçiyor. Önemli olan nasıl geçirdiğin. Okul hayatı boyunca laptopunun ekranına yüzü yapışan tipleri de gördüm dışarıda sosyalliğin dibine vuran on numara okul hayatı yaşayanını da. Her şey senin elinde. Ve sen istediğinde  oluyor ve olmuyor bazı şeyler. Bazen hayat acıklı bir melodiye sahip arabesk şarkı oluyor bazen iki günlük zatturu zit bir pop şarkısı olabiliyor.

 Sana seni, bölümünü, okulunu, şehrini, hocanı, düşünceni, siyasi fikrini, hayat amacını, arkadaşını, sevgilini, eşyanı, zevkini, düşünceni, evini, yurdunu, şarkını, türkünü, saçını, sakalını, rengini, hayvanını, oyununu, adetini, töreni, anlayışını, taraftarlığını, iklimini, inişlerini, çıkışlarını, sorularını, cevaplarını vs. eleştiren ve hatta gereksiz yere dil uzatan at ağızlılar, düşük zekalılar illa ki çıkacaktır. Bunlar genelde hayatta bir b*k başaramayan ve kendi dar kalıbında gece gündüz karanlığa söven tiplerdir. Bunlar seni yıldırmasın. Sen ne istiyorsan onu yapacaksın. Bu böyle, bu kural. He eğer bunlara takılıyorsan takıldığın yerde kalırsın bunu bil. İkincisi ise: Korkmayacaksın!

Unutma; orkestrayı yönetmek istiyorsan kalabalığa sırtını dönmek zorundasın!

Eğer merak eden olursa bu tavsiyeler, bu sözler ne böyle diye. 4 yıl boyunca; gördüm, duydum ve öğrendim. Yazma gereği hissettim ve düşüncelerim böyle.  

Ben Cengiz.

Sevgilerimle.
Hoşçakalın. 

Yorumlar

Popüler Yayınlar