PR'ını Sevdiğim!



Son günlerde bir akım Türkiye’yi adeta kasıp kavurdu: Uzaya ismini göndermek...

Özellikle biz Türklerin o kadar ilgisini çekti ki bu proje…  en çok isim gönderen biz olmuşuz. Ne kadar ironik değil mi? Bir şey sosyal medyada düşmeye görsün, yayılmıyor patlıyor bir anda.  Öncelikle konu nedir bunun bilgisini vereyim.  NASA (Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi) 2020 yılında Mars yolculuğuna çıkacak Rover uzay aracı için yeni bir proje başlattı ve bu araçtaki çiplere isim yazdırılabileceğini yani isminizin uzaya taşınıp o çipte saklanacağını duyurdu.  NASA, ismiyle kayıt yaptıranlara ise hatıra bileti veriyor ve buna dijital biniş kartı deniyor, isim ve soy isimle birlikte yer alıyor. Kampanya bu yıl 31 Eylül’e kadar devam edecek.

İşin PR kısmı daha dikkat çekici bence. Düşünsenize,  koskoca NASA’ sın ve insanları da dünyaya ışık tutacak bir çalışmada bir katkısı olsun diye işin içine katıyorsun. Burada zekice düşünülmüş bir şeyler var. İnsanlar NASA’ya baktığı zaman ulaşılması zor bir yer gibi görüyor, yaklaşmaya çalışıyor ama nasıl yaklaşacağını bilemiyor. Sadece televizyon haberlerinde veya internetteki haberlerden yeni ne gibi gelişmeler olmuş veya olacak bunu öğrenebiliyoruz.  Hal böyle olunca NASA insanlara ve global şekilde iyi bir şekilde temas kurabilmesi ve anlamlı bir şeyler kazanmaları hem de anı oluşturabilmesi için böyle bir yola başvuruyor.  Yoksa NASA’nın çok da umrunda değil bence bunca şey – ha yazılmış ha yazılmamış ne fark eder ki-  ama onlar öyle düşünmüyor, gelin adınızı yazın kayıt olun uzayda ismin yaşasın diyor.

İşin insani boyutuna dokunan bir tarafı daha var ki bence iyi bağlantılar kurulmuş. Şöyle bir durum var, insan sonraki nesillere de kendini aktarmak istiyor, yani insan dünyada var olduğu sürece kalıcı olmak ve öldükten sonra da ismi yaşatılsın, kalıcı bir şey bıraksın istiyor. Bu bilimsel bir konu üzerineyse daha çok önem taşıyor.  Düşünsene uzayda ismin olacak ve Mars’ta yani daha sınırları keşfedilmemiş bir gezegen de isminle var oluyorsun. Belki dünya kaynakları son 50-100 yıl içinde bitecek ve kolonilerle yeni bir gezegene taşınmak zorunda kalacağız ve belki Mars’a taşınacağız, kim bilebilir ki? Dünya dönüyor, zaman geçiyor ve her şey değişiyor. ‘Değişmeyen tek şey değişimdir’ derler bilmem katılır mısınız?

Değişimlerden nasibini alan ise biz yani Türkler…  Son 20-25 sene önce medyanın m’si bu kadar gelişmemişken günümüze bakınca medya = hız + kolaylık denklemini kurabiliyoruz.  Akıllı olan telefonlar ile bir fotoğraf ile haber yapılabiliyor, gündem olunuyor, anı olarak saklanabiliyor, delil oluşturabiliyor, anket yapılabiliyor, sosyal sorumluluk projesi başlatılabiliyor, tarihi bir an kaydedilebiliyor  ya da sosyal olarak etkileşebiliyoruz. Çok kolay değil mi? Biz Türkler bu olayı çok sevdik, bu tartışılmaz bir gerçek. Sosyal konularda duygusallığımız kabarabiliyor, bir hayvana yapılan zulüm medyada yayılınca anında toplumca kenetlenebiliyoruz, tek ses olabiliyoruz.  Diğer bir gerçek ise en fazla 4-5 gün konuşuluyor sonra unutulup gidiyor. Biz buna ‘saman alevi’ diyoruz.  Saman alevi gibi yanıyor sönüyor.

NASA’nın dijital bilet konusu da öyle olacağa benziyor.  Geçelim şimdi ayrıntılara…

NASA’nın dijital bilet projesine en çok biz ilgi göstermişiz. Dünya çapında 3.384.767 kişinin adını Mars'a göndermek için projeye katıldığı görülüyor. Bizim baya ilgilendiğimiz görülüyor ki, Türkiye, 1,263,189 başvuru ile listede ilk sırada yer aldı hemen ardından ise ABD 429,892 başvuru ile ikinci, Hindistan ise 404,179 başvuru ile üçüncü sırada yer aldı.  Ancak bu sayılar sonraki günlerde değişmeye devam edecek.

Bence NASA bu projeyle güzel bir PR çalışması yapmış oldu. Ben ise bu projeyi biletleri Instagram hikaye sayfasında görerek tanımaya başladım. İlk gördüğümde tam neyle ilgili olduğunu çözemesem de NASA’yla ilgili olduğu açıkça duruyordu ve bilet olduğu da belliydi. Belki biz komiklik olsun diye story sayfamızda paylaşıp ‘Uzaya çıkıyorum oğlum..’ demek için kullanıyoruz ama NASA konuya böyle bakmıyor. Bu proje sayesinde tüm dünya tarafından projeden haberdar olunması ve uzay araştırmaları dairesine olan ilgiyi artırdı, bilinmesi ve daha çok tanınması sağlandı. NASA, Elon Musk’a ve Space X uzay şirketinin de önüne geçmeyi de düşünmüş olabilir.  Hatırlıyor musunuz bilmiyorum,  2018 yılının başlarında Elon Musk kendi ürettiği aracı Tesla’yı uzaya fırlatmıştı. Kırmızı spor arabanın sürücü koltuğuna astronot giysileri giyen cansız bir manken oturmuş, 'Starman' adı verilen bu manken kısa sürede sosyal medyanın en çok konuşulan konusu olmuştu.
Şöyle yazılmıştı;


‘’Siz bu yazıyı okurken Tesla Roadster araba, içindeki cansız mankenle, hoparlörden David Bowie'nin şarkısını çala çala Mars'ın yörüngesine doğru ilerliyor. Kiraz kırmızısı elektrikli Tesla'nın tekerleri uzay giysilerinden yapılmış, yolcunun kemeri de takılı.
"Astronot" şoförün yanına da uzaylılarla karşılaşırsa diye kullanışlı bir not iliştirilmişti: "İnsanlar tarafından Dünya'da yapılmıştır.’’ "Arabanın önpanosuna "Panik olma!" yazılıydı.

Önemli olan nokta ise uzay araştırmaları konusunun günümüzde daha çok konuşulacağa benziyor olması. Çünkü uzay şirketleri arasında ciddi rekabet ortaya çıkmış gibi. Elon Musk araba gönderiyorsa, NASA’ da diyor ki ‘Siz de adınızı yazın, uzayda isminizi yaşatalım…’ diyor. Rekabete bak! Adamlar dünyadaki gelişmeleri bırakmış uzayda bir rekabet içinde, orayı keşfediyorlar bu da yetmiyor PR çalışmalarıyla destekler hale getiriyorlar. Bana sorarsanız Elon Musk’ ın uzaya kırmızı bir Tesla spor arabasını uzaya göndermesi de PR çalışmasıydı ve geçen yıl o da fazlasıyla dikkat çekti ve uzun süre sosyal medyada konuşuldu. 2019’a geldiğimizde NASA ilginç bir projeyle karşımıza çıkıyor.

Şunu hiçbir zaman unutmayın ki,  bilime, eğitime, akla, fikre yatırım yapan kazanıyor.
Ülkeler bunun farkında ve Ar-Ge’ye, bilime ve eğitime ayırdıkları gelirler milyar dolarlara ulaşmış durumda. Çünkü ilerleyebilmenin, gelişebilmenin, aydınlanmanın yolu buradan geçiyor. Gelişmiş ülkeler ise daha güçlü oluyor, güçlü olan ülke halkına daha kalite yaşam vaat edebiliyor. Bizdeki akıllı beyinler neden beyin göçü yapıyor sizce? Ülkeler kaliteli insanları bulup ülkesine kazandırıyor. Bu futbol takımına yabancı futbolcu almak gibi.  Biz de buna ‘Beyne Yatırım’ diyoruz. Beyne yatırım yapan kazanır ve o yüzden akıllı beyinler burayı bırakıp yurtdışına yerleşmek ve daha iyi bir hayat sürmek istiyor. Neden daha kaliteli bir yaşantımız olmadığını hiç düşündünüz mü? Ya da beynimizin içindeki yurtdışına gitme fikri neden mum alevi gibi sönüp gitmiyor, düşündünüz mü?

Bence düşünmeyelim, düşünmemiz istenmiyor.
Gidin Mars bileti alın sosyal medyada paylaşın.
Beyniniz gitmiyorsa da isminiz gitsin.

PR’ını sevdiğim!

Yorumlar

Popüler Yayınlar