Elde Kalan Edebiyatı - 2







Yeni Bir Yıldan Ne Bekliyoruz?

Bu yılın da sonuna geldik.
Yeni bir yıl gelince mutlu olmak mı gerek yoksa yaşlanmaya bir adım daha yaklaştıkça üzülmek mi gerek, bu ayrımdan çıkamıyorum.  Kimine göre bir yılı doldurunca mutluluk, sevinç, kimine göre gayet sıradan… Yani kimse burada da tam bir kanıya varamıyor.
Bana göre; geri dönüşü olmayacak yılların günlerini adeta film sahnesinin içinden geçer gibi yaşıyoruz. Kim istemez ki 5 yıl, 10 yıl, 20 yıl öncesine gidip istediği bir günü tekrar yaşamayı? Gerçekte böyle bir imkan var mı? (Uzun yıllar sonra bir makine bulunmaz bu ihtimal hiç)  
Peki neden kimi zaman bunu düşünmüyoruz.
Her gün bir daha dönüşü olmayacak bir sahne olduğunun farkında değiliz bence. Bir yılın üzerinden 10 yıl 20 yıl geçince o zaman ki zamanı, mekânı, insanları, olayları, konuları tekrar hissetmek nasıl bir duygu? Zamanı geriye döndürme şansı olmasını isteyenlerden misiniz, yoksa asla geriye dönmeyip ileriyi merak edenlerden misiniz?
1 saat geçince bile çok şey fark ederken birkaç yıl geçince bile aynı tortu kalmıyor mu zihinlerde; yaşlanma, eskime hissi.
Dünü bile, dönüşü olmayan yaşanmış bitmiş bir zaman ayrımı olarak düşününce anlıyorum, her günün kıymetini iyi bilmek gerektiğini. Siz şu anın farkında mısınız?
İyi düşünün?
Geleceği merak ediyor muyuz?
Bence, ilerde ne olacağını merak etmesek falcılardan bu kadar medet ummazdık. Belkide Türk kahvesi 40 yıl hatırından çıkıp bardağın ters çevrilmesine evirilmezdi. Belkide 40 yıl boyunca bir dostun hatırına sarılma boyutundan çıkıp o tatlı sözleşmeyi silip tahmin boyutuna gelmezdi. Belkide korkularımız bizi bardağı ters çevrilip çıkan şekillerden geleceği tahmin ettirmeye itiyor. Belki ilerleyen yıllar, korkularımız, beklentilerimiz, hayallerimiz, umutlarımız bizi bu heyecan serüveninin içine çekiyor.
Kim bilebilir ileriyi?
Gelecekte her şeyin değişeceğine inanışımız, ya da düzenimizin bozulacağına olan düşüncenin korkusu.  Oysa ki hayat zaten bir serüven değil mi? Her yağmurda toprak yollar çamurlaşıp su birikintileri olmuyor mu? Basmıyor muyuz birikintilere, bir dahakine daha temkinli değil miyiz basarken yeni bir adımı?
Hayat da zaten kimi zaman yağmur, ıslak yol, kuru zemin, asfalt ve asfaltın kenarında açabilen çiçekler değil midir?
Her yıl farklı sorular ve o sorulara arayacağımız cevaplarla geçecek ve bu serüven hiç bitmeyecek, bitecek tek şey bu sorulara cevap ararken geçecek bir ömürdür.
Ve her yıl bir öncekinin tekrarı değil yenisi olacak ve olmalıdır.
Yıllar öyle kıymetli ki geri dönüp değiştirme şansı olmayan tek sahnelik bir film gösterisidir; biz ise bu filmin yönetmeniyiz, neden Oscar almayalım ki?



Kader Birleştirecek Bizi

Çıkmaz ayın son Çarşambası mı dersin, ani bir çarpışma mı dersin yoksa metafizikle mi açıklarsın bilemiyorum ama bir gün karşılaşacağız. O gün ben normal halimden biraz daha kötü, bitmiş tükenmiş olabilir ya da tam tersi normal halimin üstünde enerjik, canlı ve iyi görünebilirim. Ama bunların hiçbir önemi yok. Ben yine eski bildiğin ben gibi olacağım. Her şey ani gelişecek ve buluştuğumuz gün yağmur yağacak ve ben seni karşılamaya geleceğim elimde çiçeklerle, kafamda bir ton umut, harcanmamış heyecanımla. Sen ise beni gördüğüne sevineceksin, soğuk bir günde sıcak bir merhaba gibi, dost eli gibi. Bilirsin, zaman her şeyi dönüştürmeye yeminli gibi, aslında her şey değişmesin isteriz ama değişmek kaçınılmazdır. İzleriz şehrimizin Tsunamisini, ağzımızda yarı sönük bir sigara.

Bir gün karşılaşacağız. O günü daha önce planlamadığımızın farkındayız ikimizde. Senin tesadüflerin benim ihtimallerim olabilir ve olacak. Ben şehrin gürültüsünden kaçacak bir sessiz liman ararken, sen o limanda farkında olmadan beni bekler gibi duracaksın. Bilirsin, her şey gelişi güzel gelişir. Hiçbir şey plan değildir, yaşarken planladığını sanırsın, aslında kurarken yaşarsın planladığın her şeyi. Aciziz yani insan olarak. Türlü biyolojik, psikolojik ve de sosyolojik süzgeçten geçirebilir bilim dünyası bizi. Bilsinler ki bir şiirlik canı var sana ulaşmayan her yolun ve de her ihtimalin.

Unutma, karşılaşacağız bir gün seninle. O günün diğer günlere benzemediğini, o gün oluşacak dolunaydan fark edebilirsin. Bu dünya bizim ve biz bu dünya için yaratılmış gibi hissedeceğiz bir gün. Sanki her şarkı bize yazılmış, bu sonbahar yaprakları bizim sahnesel yürüyüşümüze eşlik etsin diye dökülmüş gibi, bu balıkçılar, bu duraklar, bu denizin dalgası her şey bizim için gibi. Seni üzen konular benim öğütlerimi duyman gerektiği için yaşanmış gibi. Benim çözemediğim yaralar sırf sen sar diye açılmış gibi. Her şey eşit, her şey tam, her şey yap bozun son parçası gibi. Öğle üzeri bir kahve içince seninle, o günün tüm karşılaşmalardan daha değerli olduğunu anlayacağız çünkü her şey bir araya gelmiş ve biz bunu çözmüş iki Sherlock Holmes olduğumuzu fark edeceğiz, bunu düşündüğümüzde çoktan karşılaşmış olacağız.

Tüm karşılaşmalar, tesadüfler bir gün bir anlık olduğunu anlayacağız o gün. Rüyanın etkisinden kalkar gibi uyanacağız bir sabah. İşe, okula, toplantıya gider gibi kalkacağız ve yağmurlu caddelere atacağız kendimizi. Şehir tüm yükünü boşaltır gibi güne, çalışmaktan yorulmuş gibi arabalar, yıllardır durmaktan bıkmış gibi binalar, ağlamış gibi duracak bulutlar. Sen ise beyaz örtünle ve tüm ışıltınla inmiş olacaksın çoktan şehrimin merkezine. Bir şiir yoktu aklında ama kendin koca bir şiirdin aslında.  Dizelerinle gelip, kafiyelerinle süsleyeceksin bu karşılaşmayı, vurgulayacaksın bastıra bastıra tonlarını. Aslında hiç karşılaşmadığımızı, aslında başkalaştığımızı anlayacaksın. Yabancılaştığımızı söyleyeceksin, ayrıştığımızı, karıştığımızı, çatıştığımızı söyleyeceksin. Ben ise hepsini bir anlık da olsa saliselerle ölçerek karşılaştıracağım, sen inanmasan da. Her şeye matematiksel bakacağım uzun süre; paralel olacağım, dik duracağım karşında, çıkaracağım hayatından, zamana böleceğim birçoğunu. Sen giderken edebi olacak dünya. Geçtiğin yollar sonbahar yapraklarıyken, bana hüzün, bana bir anlık karşılaşma diyecek kaldırımlar. İnanmayacağım çöpçülerin sararmış yaprakları süpüreceğine. Metaforlar kuracağım, mecazen hatırlatacağım eşe dosta, benzetmelerden dem vurup karşılaşacağım karşılaşmalarla.

Ama yine de bir gün karşılaşacağız seninle, bunu unutma. O gün ben normal halimden biraz daha kötü, bitmiş tükenmiş olabilirim ya da tam tersi normalimin üstünde enerjik, canlı ve iyi görünebilirim. Ama bunların hiçbir önemi yok. Ben yine eski bildiğin ben gibi olacağım.



Borges’ın Varoşu

İçimdeki bıçağın eski mahallesi
nereye gitsem, kalbimin çıktığı
aynı çıkmaz
geçmişten söküp almaya çalıştığım

ölmüş olmanın olanaksız anısı
geceyle aynı madenden yapılmış
sözcüklerimi bilediğim bıçak
kör ve saf bir nehir gibi akıyor
bacaklarımın arasından bulanık
yolunu sınamayı bilmeyenlerin sonuna
ilerledikçe
bir kitaplığın tenhasında
ışıyor bir bıçağın salyası
vurur gibi
bir esrarın saklanmayı unutan satırlarında
çoğumuz olmak istedikleriyle yatarken
ölüyor
Borges’in henüz okunmayan varoşlarında

Edebiyat kendi adına susar
Haritalar kanı böyle söylüyor

Ne kadar kelime o kadar kan
Bir sayfanın varoşlarından
hepimize sızıyor

Jorge Luis Borges


Yorumlar

Popüler Yayınlar