100. Yazıya Özel Birkaç Söz


2014 yılından beri bu sayfada yazıyorum. 

6 yıl geçmiş…

Sayfanın ismi ne olsun dedim: ‘Penceremden’ yazdım.  Büyük harflerle yazdım, kalın punto, koyu kırmızı renkli olsun dedim. Bir bakış açısını ifade ediyor diye bu kelimeyi kullandım.

Bugün yayınlar arasında gezerken +99’u görünce fark ettim. Bir yazı daha eklesem üç hanelere gelip 100. yazıyı yazmış oluyorum.

Ne çok şey söylemiş ne çok şey düşünmüşüm ne çok şeyi görmek istemişim.

Bir üniversite öğrencisinin düşüncelerinden sızan cümleleri olarak başladığım bu yolda, şimdi o dönemleri çoktan aşmış, ülkesi, dönemi, yaşı, düşünceleri değişmiş biri olarak sözlerimi tamamlıyorum. Acemilik hala var. Oldum demek için pişmek gerekir; hala o tencereden çıktığımı söyleyemem. Demlenmenin hala en değerli şey olduğunu düşünenlerdenim.

İlk yazdığım yazıda şunu sordum: ‘Gerçek Mutluluk Nedir?’ dedim.  Aylardan Ocak, yıl 2014’ü gösteriyordu. Profiterol resmi koymuşum (neden yani)

Kimse hala bunun yanıtını verebilmiş değil. Tarif ediyoruz. Belki bir açıklama değil ama tarif ederek geçiştirdim. Biri bir şeyle mutluysa sende elinde olanla mutlu olmayı bilmelisin dedim. Asıl sorunumuzun elimizde olanla değil, ulaşamadıklarımızın mutsuzluğuyla geçiyoruz zamanımızı. Asıl mutluluğun istediğin şeyi yaparken değil istediğin şeyi hayal ederken geçirdiğin sürenin mutluluk verdiğini, hedef sürecinin arada geçen bu sürenin bizi mutlu ettiğini söylüyordum.

Gün oldu gündemi değerlendirdim.

Siyasetin, sporun gündemi, teknolojinin, sosyal medyanın gündeminden bahsettim. 6 yılda neler değişmedi ki. Düşüncelerimizin hala aynı kaldığını söylemek yanlış olur. Düşüncelerimizin sabit kalması tüm gün aynı noktaya bakarak geçirmek gibidir. Yaşadığımız süre boyunca farklı pencereleri açıp farklı manzaralar görmeye çalıştım.

Aslında siyasetin ne denli suya yazı yazmak gibi bir şey olduğunu fark edince kelimeleri eksilttim, sonra hiçbir cümle çıkmadı, yazı da olmadı onlarca şey söyleyebilecekken.

Bir fotoğrafla karşılaşıp onun altına satırlarca yazı yazdım. Bunun anlamı çok dedim. Bir şeyler yazılması gerekti. Bunlara bir isim bulayım dedim yine ‘Parantez İçi’ olsun dedim. Parantez açıp konu başlığını yazınca parantez içi bir cümle oluyordu. Farklardan, süslü masalımızdan, Yıl 1948’di deyip başka şeylerden bahsettim. Fotoğrafın dili olsa ne derdi ne anlatmak isterdi dedim. Her şeyin ve herkesin bir hikayesi var evet ama bir fotoğrafın anlatacağı şeyler olur muydu, bence olurdu.  O saniyeyi durdurup o kareyi saklıyorsam onun üzerine yazı yazıp onu da saklarım dedim. 

Sağ olsunlar.

Var olsunlar.

Onlar yazsın biz okuyalım.

Büyük yazarlardan etkilendim ne güzel kitaplar yazmış ne çok insanı etkilemişlerdi. Yekta Kopan, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, J.L. Borges, Montaigne, Sabahattin Ali, Nazım Hikmet, Küçük İskender…  Belki aklıma gelmeyen onlarcası vardı 6 yılda buraya taşıdığım. Kitaplarından bahsettim, bazen kitapları yorumladım, ne anlattıklarını anlamaya çalıştım. Kurgularının içinde buldum, cümlelerinde gezdim. Onlar yazdı, ben okudum, onlar yazdı ben okudum… Onlar cümlelerle sihir yaptı, biz hayran olduk.

Gün oldu yoğun yazamadım. Es verdim. Ama tamamen kesmedim iletişimi. 3 ay, 5 ay, 8 ay geçti sonra yazacak bir şeyler oldu. Edebi sözler sardı, eskiyi şöyle bir karıştıralım dedim, neyi seviyorduk ne değerliydi bizim için eskiden ruhumuza ne dokunmuştu. Değerli olan, unutulmaz olan insanlar, olaylar, filmler, şarkılar… Düşünceleri paylaşmanın bu kadar zor olduğu dünyada bir kanal bulup oradan yürüdüm bunca yılda.  Es verdim ama yazdım yine, konu çıktı, ben yazdım. Sonra en değerli olanın söyleyebilecek 3-5 cümle dahi olsa tereddüt etmeden yazmak olduğunun farkında vardım.  Korkuyu bir kenara iterek, düşünceyi ön planda tutarak bir şeyler karalandı burada. Artık bir şeyler yazmanın söylemenin düşünce üretmenin korku ormanında dolaşmak olduğu, nerden ne çıkacağını bilmeden yürüdüğün karanlık bir yol olduğu, sırf düşüncelerini paylaşıyorsun diye ceza kesildiği günümüzde yazmak hala en değerli olanı emin olun.  Önemli olanın boş bir yolda tam gaz son sürat gidebileceğin bir yol olmadığını, kurallara uyarak ilerlemek gerektiğini bilince sorun olmuyordu. Aksi olsa ne ölçü kalırdı ne de nizam. Beraber olmanın birlikte olmanın siyah varken beyaz demenin ama yine de beraber mutlu olmanın önemli olduğu bir konu bu.  Belkide yazmak tüm bunları bilerek teraziyi elinde tutmaktır.


Kelimeler seçtim.

Cümleleri tarttım vicdanın görünmez terazisinde.

Saçmaladım;

Dönüp başa tekrar yazdım, silip yazdım, karalayıp çizdim, yaptım bozdum, yeniden yaptım.

Olmak istediklerimizle yatıp uyuduk.

Olamadıklarımıza üzüldük

Olacakları izledik dürbünümüzle bunca yıl.

Olanlara şükrettik.

‘Oldum’ un ağırlığının altında ezilmemek için bazı sözler yarım kaldı, haddin çemberin geçmedi.

Kısık ateşte yandı bunca zaman bazı sözler tadını alması için.


Sonra…


6 yıl geçti.

2020’ye geldik.

100. yazım da böyle olsun.

Ne diyoruz; ‘Yazarken, yaşıyoruz’.

Penceremden bakmaya, tenceremde pişmeye devam…


Yorumlar

Popüler Yayınlar