Yazdan Kısa Kısa Notlar



Arkamdan ağlayan tek lokmalık bir ekmek parçası vardı ne oldu o?

Doktor, mühendis, öğretmen olacaktık hani ne oldu hayallere?

Küçük küçük planlarımız var hani; çok zengin olma hayali, güzel bi iş bulma, güzel bi eş olma-bulma fikri hani ya da başarı ikonu olmak gibi kaymaklı hayallerimiz var mı hala?

‘İnsan planlar yapar hayat gülermiş…’ derler ve bence çok doğru bir söz.

Ne kadar plan yapsam, ne kadar hayalin inşasını tasarlasam ve bunu gerçekleştirebilecek ‘ikinci biri’ arasam yani bir müteahhit arasam ya onun işi çıkar ya da tamamlanmayan inşaatlar mezarlığına dönüşür topraklarım.

Ama

Ne zaman beklemesem, ne zaman isteyip de bıraksam…  (mesela oyuncak araba gibi hani arkaya doğru çekiyorsun bıraktığında ön doğru giden arabalar varya heh işte ondan yani onun gibi)  Ne zaman ‘boşluk’ anı oluşsa işte o zaman inşaatlarım tamamlanıyor, tamamlanmasa bile kabası bitiyor.

*
Son zamanlarda en azından fazla abartmamayı öğrendim. Çabaladım, elimden geleni yaptım ve içimde rahat, o zaman olmuyorsa zorlamayacaksın felsefesinin önde gideniyim.


Neyse…   bu sadece girişti. Şimdi kısa kısa yazdan notlara geçelim

Yazdan şikayet etmeyi sevmezdim. Şikayet edenleri de sevmezdim ama şikayetin ortası olduğumu da fark ettim.

*
İstanbulun trafiği, bizim kendimizdeki trafiğin dışarıya yansımış hali olarak görüyorum.

*

Teknoloji mahrem oldu. Dışarıdan gördüğüm teknoloji çilesi adeta. İnsanlar birbirinin yüzüne bakamıyor ama kendinden kat kat küçük o ışıklı ekrana saatlerce kitlenebiliyor.
Keşke bunun yerine kitaplara kitlenebilsek.

*
Yazın özellikle, otobüste kitap okuyanlara hayranım. ‘Helal olsun sana’ demek geliyor içimden. Ve en çok dikkatimi çeken ise Emrah Serbes’in ‘Deliduman’  kitabı oluyor, baya dikkatleri çekmiş anlaşılan.


*
2014 yılı Ramazan ayının bir başka özelliğini daha keşfettim. Daha teknolojiyle iç içe bir Ramazan ayıydı mesela. Mesela Facebook sayfalarında ‘İftar Keyf yaparkene…’   şeklinde fotoğraf paylaşımlarını bol bol gördüm. Herhangi bir yerde iftarı açarken o mekanda kendini etiketleme adeti oluştu. 

Ne garip! Artık her şey paylaşılmadan rahat edilmiyor, yani gizlilik denen şey daha derinlerde. İnsanlar ‘Bak ben buradayım ve bunu yapıyorum…’ deme şeklini dini şeylerde  de birleştirebildi.

*

Cumhurbaşkanlığı da halk tarafından seçilmeye başlamasıyla yine yeni ve yeniden seçim muhabbetleri türemeye başladı ne yazık ki. Konumuz yeniden siyaset, konular yine ters köşeye yatırma çabası, yine ben daha haklıyım çabası içindeyiz. Bence kim daha iyi olacaksa o kişi seçilsin, biz birbirimizi yemeyelim de.

*

Arabesk bir yaşam biçimi olarak da karşımızda. Hatta bu konu üzerine yazı bile yazmıştım aylar önce. Bu konuda ısrarla aynı düşüncedeyim, örneklerini bol bol görüyorum.

*
Dönüp dolaşıp aynı günleri yaşadığımızı fark ettim. Aynı evet her şey aynı. Eğer bir şeyler değişiyorsa o da ‘düşüncelerimiz, biz ve yakınımızdakiler’.

Geçen yıl, ondan önceki ay, daha daha eski tarihlere göz atmak lazım. Hemen hemen aynı kalıplarla gittiğimiz yoldayız sadece. Konular değişiyor; o günün, o zamanların konuları değişiyor. Olaylara bakışımız daha değişik ve ilginç. Hayatın bizi savurduğu yerler düşüncelerimizi de değiştiriyor.

Ve en önemlisi şu: yüzler, sesler değişiyor hayatımızdaki. Çok sevdiğin hatta çok nefret ettiğin ne varsa bir an gelip biraz durup ve sonra gidiyorlar. Belirli zamanların iz bırakanları oluyorlar sadece. Yüzler, sesler, bedenler değişiyor. Hep aynı kalacak hep bizle olacak sandıklarımız bile gün gelip gidiyorlar. Belkide rolleri bitiyordur hikayemizde.

*

Yazdan kısa kısa notlarım bu şekilde. Yarın Ramazan bayramı, umarım şeker tadında geçer.
Savaşların bittiği ve güzel günlerin bizi ziyaret ettiği günleri görmek dileğiyle..



Yorumlar

Popüler Yayınlar