Yaz Mevsiminin Gerçekleri



Öyle sıcak bir konu ki…

Aylardan Mayıs ama ilerleyen zaman bizi bu mevsime, yaza götürüyor. Küçük bir çocuğun elinden tutup bir yerlere götürmek gibi, bu mevsim de elinden tutuyor bizi. Öyle bir mevsim ki, düşüncelerden giysilere kadar tamamen ‘hafiflik ve rahatlık’ temelleri üzerine kurulu yaşanıyor.
Mart ayındayken yavaş yavaş alışma süreci vardır ilk olarak. Biraz sıcak biraz soğuk derken ‘Acaba tam olarak sıcak ne zaman gelir?’ düşünceleri başlar, sıcaklar başlayınca da ‘Biraz serinlik olsa…’ diyenler de biziz. Okullar kapanmış, meclis tatile girmiş, İstanbul boşalmış; kimi köyde kimi yazlıkta kimi işte kimi evde pineklemekte…   öyle veya böyle yaz gelmekte.

Haber bültenlerinde karşılıyorum yazı. Gündemdeki haberleri geçtikten sonra haber bültenlerinin sonlarında bizlere aşina olan; bu yazın modası, havaların sıcaklığı insanları dışarı çıkarttı, yazın muhteşem diyeti, yaza girin formda kalın, çok gerekmedikçe öğle arası dışarı çıkmayın…   şeklinde haberleri gördükten sonra eminim ki alışıyorsunuzdur bu mevsime.

İnsanların sokaklarda rahatça dolaşması,  sıkı sıkı giyinmeden evden fırlaması, ağaçların yapraklarının yeşermesi, yoldan geçen otomobillerin yüksek sesle hareketli şarkılarını açarak ilerlemesi, balkon muhabbetleri, sokak eğlenceleri, mahalle aralarında küçük çocukların oyunları,  asfaltlara çizilmiş seksek oyununun çizgileri,  kısa süreli dedikodular ve mahalle aralarında yaşanan diğer türlü masallar.

Marketlerde, bakkallarda serinletici içeceklerin dolaplarda yerlerini almasına alışığım mesela. Büyük buz dolaplarında çeşit çeşit dondurmaların köşelerde yerlerini alması ve belki de niceleri beni alıştırıyor bu mevsime. İçi dışı yanıyor yanmasına ama yakmadan da bırakmıyor bırakamıyor.
Çok bunaldıysan içeceksin, tadacaksın diyorlar ve öyle de yapıyoruz yapmaya gidiyoruz.

Televizyonlarda ve özellikle video müzik kanallarında, ulusal ve yerel radyolarda o yazın ‘bomba’ denilen şarkılarını duyarsınız. Duymak istemeseniz de, konuşulmasını istemeseniz de bir yerlerde o şarkıları dinleyenler sizi de alıştıracaktır. Şarkının ritmi, sözü, şarkıcısının klipteki bir hareketi, kullandığı kelime, söyleyişi, atlayışı, zıplayışı…  ve daha fazlası ister istemez bizi içine çekiyor.
Ve kısa bir süre sonra unutuyorsunuz, sıkılıyorsunuz. Her yaz nedense hep böyle.

Kitaplara değinmeden edemiyorum. O yazın tıpkı hit şarkılarında olduğu gibi hit kitapları da vardır mesela. Sıkça bilinen kitapçılarda ve korsan kitapçılarda en önde duran ve üzerinde ‘Çok Satanlar’ başlığı atılmış büyük bir kitaplığa denk gelirsiniz. Ahmet Ümit, Canan Tan, Ayşe Kulin, Murat Menteş, Elif Şafak, Zülfü Livaneli, Orhan Pamuk…  gibi Türk edebiyatında önemli olan ve bir o kadar da sıkça okunun yazarların kitaplarını bol bol görürsünüz. Ve başka zamanlar da karşılaşabilirsiniz.
Belki sahilde belki bir otobüs yolculuğunda belkide kendi küçük odanızda sessizlik içinde o kitapların sayfalarını karıştırırken bulabilirsiniz kendinizi.

Mağazalar bile bambaşkadır; renklenmiş, çeşitlenmiş, hafiflemiş ve daha pratik bir şekilde görürsünüz her giyim mağazasını. Her kıyafet daha farklı daha hafif ve daha alması kolaydır. Çabuk alınır çabuk kullanılırdır. Her yaz genelde bu şekilde geçer durur. O mavi, kareli, dar kalıp, üzerime yakışan güzelim gömlek hep aklımda kalmıştır ama bir türlü alamamışımdır, her neyse…


Türk televizyonlarında Eylülden başlayarak Haziran’ a kadar devam eden dizilerimiz bitmiştir artık. Dizileri izlerken bile oyuncularında yazlık moda girme durumunu sezersiniz. Oynayışlarında bile bir değişiklik sezilir mesela. Ama yönetmen yansıtmamaya çalışır, senarist kendini bu duruma kaptırmadıysa eğer. Her son bölümde aklımızı meşgul edecek ‘Acaba’ lar aklımıza yerleşir durur. Acaba deriz, ana karakter oradan kurtulacak mı, acaba ölecek mi, ölürse yerine kim geçer ki, ölmez ya,  niye ölsün ki, çok iyi bi oyuncu ya…  sözleriyle geçer bu mevsim. Dönüşü bambaşka olur karakterimizin daha sonra. Hepimiz şaşırırız, afallarız, anlam veremeyiz ama kurtulur ve bi yolunu bulur hep.

Özlemlerimiz, hasretlerimiz, Hazirandan başlayan dedikodularımız bizi çepeçevre sarar. Kış boyu ya da yıllardır beraber olduğun kişiyle  görüşemez oluruz mesela yaz mevsimi boyunca. Özlersin, ararsın, konuşursun. Göresin gelir ama mesafeler bir hayli uzaktır. Uzaklığı, mesafeleri, koşulları, zorlukları öğrenerek geçer bu mevsim. Okulların bitişi Haziran’ a denk gelir, vedalar da öyle…

Sahillerde ve denize yakın yerlerde geçer yaz mevsiminin tadı. Vücuduna yapışan kum taneleri kadar iz bırakır her geçiş. Denize girerek rahatlamak kadar kolaydır aynı zamanda. Yaz yanığı vücutlar Eylül ayında yeni bir döneme ‘merhaba’ der aslında. Ve yazdan kalma muhabbetler yeni konuların yerini alır. ‘Yaz Aşkım’ diye bir tabiri oluşturmuştur bu mevsimde. Sıcak bir mevsimde başlar serinletici bir havada sonların bu aşklar; kısa sürelidir ve etkisi yüksektir. Anne baba, abla abi ve gereksiz bazı akrabalar bunu bilebilir mesela. Ama hep fırtınalı yanlarını içinde yaşar yaz aşkımız. Saklar ama görülür.

Yaz mevsiminin diğer görünen yüzü ise bir işte çalışan insanlardır. Onlar için bu durumun en acı tarafı ise bütün gün işte helak olduktan sonra eve geldiğinde tam kendini kanepeye atmış uzanırken, TV’ de zaping yapıldığı sırada o saate denk gelen magazin programıdır. Magazin programlarının en vurucu tarafı o yaz ünlülerin yaptığı türlü maceraları ekranlara taşımasıdır ve çalışan insanların inceden de olsa arabesk damarını hissetmesi hayatın diğer yüzüdür. Ve bazen üzülür bazen…  neyse…

Gazeteler bile yazlık moda girer. Magazin sayfaları neredeyse çırılçıplaktır.  Dergiler rahatlama ve gevşeme üzerinedir; diyetlerden, egzersizlerden, astroloji üzerine kurulu gider ve bunlardan bana ne?

Akşam yatarken pencerenin açık kalan tarafı rahatlatmaya çalışır bizi, klimanın altında uyumayı saymazsak tabii. İnce bir yorgan ve kısa bir esinti belkide. Sivrisineklere davetiye çıkaran ne varsa aslında yok edesin gelir ama olmaz. Sabaha karşı kanını emmiş ve sinir etmiştir. Uyanmaya yakın kulağının kenarından geçişi ve sinir bozucu sesi sabah alarmı niyetine kullanılabilir.
Eğer işe yetişmeyi unutmazsak.


Dikkat ettiniz mi?
Yaz yavaş yavaş geliyor…

Bu klasik senaryomuz tekrarlanıyor mu yoksa?

Yorumlar

Popüler Yayınlar