Beslenme Çantam / Gerçekler Neyle Beslenir?


Hep söylemezler mi?

Gerçek eserler acılardan doğar diye. 
Bir romana, bir şiire, bir şarkı sözüne baktığında yaşanmışlığın ve insana bıraktıkları arasındaki ince bir çizgi görülebiliyor. Çünkü gerçek eser yaratmak gerçek bir hayatı da zorunlu kılıyor. ‘Gerçek’  eser yaratmak istiyorsan yaşayacaksın. Nasıl mı? Devam…

Sabahattin Ali’ yi biliyor musunuz? Bilenlerin belkide hemen aklına şu son zamanlarda popülerliğiyle dikkatleri çeken kitabi ‘Kürk Mantolu Madonna’ gelebilir, bu muhteşem eserin yazarıdır Sabahattin Ali. Kuyucaklı Yusuf, İçimizdeki Şeytan kitaplarını saymazsam da eksik kalır.Bilmeyenler için hemen hatırlatayım Edip Akbayram’ın şu muhteşem şarkısını bilirsiniz. Bilmeyenler için ben anlatayım (belki hemen hatırlarsınız): ‘Aldırma Gönül’ şarkısının sözünün yazarıdır Sabahattin Ali. Belki o dönemlerde bu eserin bu kadar parlayacağını bilmiyordu ama o devam etti, durmadı, duraksamadı. Yazmanın ve gerçek duyguları paylaşmanın yarattığı o bilinmez mucizeyi keşfetti belkide.   Sinop Cezaevi’ nde kaldığı günlerde yazmış muazzam eseri. Şarkı sözü aslında bir şiirdi ve adı da  ‘Hapishane Şarkısı V’ diye geçer.  Hapishaneyken yazdığı bu şiirlerinden en bilineni ve en sevileni Hapishane Şarkısı V’ dir. Öyle yürekten damıtarak yazmış ki bugün bile hala bu şiiri okuyor bestelenen şarkısını  da hala dinliyor.  Evet gerçek eserler acılardan beslenir ve gerçek acılar güçlü bir eser bırakabilir.


Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül, aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül, aldırma!...

~

İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:

Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri

Peki bu yarımını bildiğiniz şiiri hatırlayan oldu mu? Hatırlayamadıysanız ben kısa bir bilgi vereyim. Soyadından ‘Y’ harfini bir kadın için kaybeden şairimiz kendisi. En duygulu şiirleriyle tanıdığımız Cemal Süreya’ ya aittir bu sözler. Şiirin adına odaklanmak gerek ‘Biliyorum Sana Giden  Yollar Kapalı’ dır; ne duygu yüklü ne acılı.

Ama insan merak etmiyor da değil Çarşamba günü neden? Bunu bilenler vardır belki. Nasıl bir şey yaşanmış olabilir ki? Orada ne geçtiğini şairimiz ve ithaf ettiği şahıstan başkası bilemiyor belkide. Araştırmak gerek…

Her neyse…

Herkesin hayatında çok yakından tanıdığı bir başka duygudan yola çıkmamız gerekir: ‘Âşk’ tan. Sevmek, sevilmek, reddedilmek, mutlu olmak, umut bağlamak, özlemek, unutamamak… bu eylemlerin hepsi aşkta geçebiliyor evet. Ve aşk hem bir mutluluk hem bir hüzün olabiliyor. Yani bir zehir hem de panzehirden bahsediyoruz.
Cemal Süreya bize gerçek bir acıdan bahsetmiş ve şu sözlerde geçiyor şiirde:

Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi…

Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki

Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki
(…)

Daha ne söylenebilir ki…

~
Mesela… 

Yahya Kemal’ in o meşhur ‘Sessiz Gemi’ şiirinin ölüm değil de bir ayrılık şiiri olduğunu kim bilir?

‘Otuz Beş Yaş Şiiri’ nin düşündürdüğü geçen onca zaman. Hayatın devamı ve olabileceklerin yazısı. İnsanda meydana gelen değişimler. Ne güzel dizelere işlenmiştir mesela. Cahit Sıtkı Tarancı’ yı anmamak olmaz.

Steinbeck’ in 30’ lu yılları anlattığı ve acının en derin noktasını giren eseri ‘Gazap Üzümleri’ de bu konuya dahil değil midir? Gerçek eserler yine acıdan doğmaz mı? Acılar esere yansır.

Turgut Özakman’ ın en ünlü eseri peki?...  ‘Şu Çılgın Türkler’  gerçek bir zamandan alınmamış mıdır ve o günlerin acıları, zorlukları, mücadele günleri geçmez mi? Ve o günlerin hikayesi roman haline gelmemiş midir ve sevilmemiş midir? 
Elbette sevildi.
Çünkü ‘gerçek’ var.

Eserler acılardan doğar ve acılar elin kaleme gitmesine müsaittir.

Yorumlar

Popüler Yayınlar