Sözcükler Konuşur mu?



‘The End’

Yazısı çıktı televizyon ekranımızda.
Siyaha büründü ekran, beyaz harflerle göründü o yazı.
Önemli bir vurguydu bu film için sanırım. Yoksa öyle yavaş yavaş çıkmazdı yani. Önemliydi.
Filmin sonuna geldiğimizi anlıyordum.
Mesela filmin ön plandaki karakteri yani başrol oyuncusu tehlikelerden kurtulmuş, kızı kurtarmış, adalet sağlanmış, dünya daha huzurlu bir yer haline gelmişti.
Alkışlar duyuldu sonra.
Herkes mutluydu.
Tüm bunları yaptıktan sonra işin burada noktalanması gerekiyordu.
O da oldu işte.

Hayallerim; kaslı, güçlü ve yardımsever bir karakter ile eşleşiyordu.
Aynı zamanda hızlı, atik ve biraz da asi.
Örnek karakter olarak gösteriliyordu, ön plandaydı, ilginçti.
Hayatımın kesişim noktasını yakalamış olabilirim.
Belkide…
Gerçekten böyle mi olmalıydık?
Mutluluk demek gerçekten başarı mı demektir?
Tüm bunlara ayıracak vaktimin olması gerekiyordu öncelikle.
‘The End’ bende soru işaretleri bırakıyorsa gerçek bir bitmeden söz edemezdim.
Ne yazık ki ‘The End’ ten sonra televizyonu kapattık.
Saat sabah 1 olmuştu çoktan.
Göz kapaklarım ağırlaşmış, esnemeye de başlamıştım.
Annem uyumam gerektiğini söyledi ve uyumaya gitmeden hemen önce  ‘Allah rahatlık versin’ dediğini duydum.
Belkide o beni duydu.
Allah bana gerçekten rahatlık versin.


~

‘Tekrar Deneyiniz’

Şansım yokmuş meğer. Gazoz şişesinin kapağında bir ‘umut’ varmış.
Umut dediğin; bir beklentiymiş meğer.
‘Tekrar’ var ortada. Tekrarlanması gereken bir eylem sonucunda mutluluğa varacağım sanırım
ya da
öyle sanmamızı istiyorlar.

Bunu hiç bilmedim bilemeyeceğim de.
Bu hayatta tekrarlara düşmek yanlışsa eğer ikinci yanlış da aynı yolu izlemektir.

Denemekten söz ediliyor bir de. ‘Dene’ deniliyor dene ki; şansın çok olsun.
Şimdi olmasa bile bir sonraki sefer de mutlaka kazanacaksın.
Kendi sinir harbime yenildim.
Kapağı elime aldım.
Elimde gezdirdim, köşelerini sıktım, parmağımla biraz daha oynadım.
İyice sıkıştırdım parmaklarımın arasında,
Sonra hızlı bir şekilde fırlatıp attım.
Düşerken sesini duydum sonra kapağın.
Madem kazanamadım, tekrar kaybetmek istemezdim de.
Tekrar denemeyeceğim!

~

‘Okuma Salonu’

Dünya üzerinde başka hiçbir yerde bir şey okuyamamak gibi.
Okuyamamak neredeyse soluyamamak gibi.
Okunmadığında soluyamıyor: ‘Beyin’, ‘Beynim’, ‘Beynin’, ‘Beynimiz’.
Gitmiyor, kan akmıyor, düşünemiyor, söylemiyoruz gibi.
Aslında söylenecek çok şey var ama az şey söyleniyor gibi.
Bu yüzden okuma salonu.
Sanki dünya üzerinde hiçbir yerde okuyamıyoruz.
Koca bir kapalı alan sessizliğe bürünmüş, ‘çıt’ dahi çıkartılmıyor.
Sessizlik hiç bu kadar sessiz olmamıştı.

Bu yüzden hoşuma gitmiyor değil.
‘Okuma Salonu’: Dikkati toplama, anlama, ayrıştırma, çözme yeri.
Gittiğin zaman dünya senin ve sen bir dünyasın.
Kendi içinde bir dünya.

Solumaya ne dersin?

Yorumlar

Popüler Yayınlar