Dondurma Kabından Kıyma Çıkmış Gibi Hayat


Bakkaldan alındığında az çok tahmin edebilirsiniz bir dondurma kabının kaderini. Ya çöpe gidecektir ya da annelerin difriz için kıyma kutusu olacaktır. Belki çöp kutusunun derinliklerine atılsa daha gururlu bir sonu olur. Çöpün derinliklerine inerken bir dondurma kabının bilirsiniz, dönmemek üzere gitmiştir aslında evin içinden. Bir daha geri dönüşü yoktur o çöp kutusuna koyuluşunun. Ama bile bile atma gereği hissedersiniz. Bu bence dondurma kabı için daha gururlu daha şerefli bir sondur.

Bir diğer kaderi ise difrizde kıyma kutusu haline gelmesidir. Umutları yerle bir etme gibi bir rolü vardır kendisinin. Hava felaket derecede sıcaktır mesela Temmuz ayında filan. Bir umutla buzdolabının soğutucu bölümünü açıp bakarasın bir umutla…  Orda görürsün kendisini. Dondurma kutusu orda öylece duruyordur, yanında etler, bezelye torbaları, fasulye gibi şeyler görürsünüz. Bir umutla el gider dondurma kabına…  Kapak açılır…. O da nee??  Yarım kilo kıyma….

Hayatta dondurma kabı gibi muamele görüyoruz. Böyle durumlar içerisinde buluyoruz kendimizi. Aşkta yanılıyoruz mesela; bedenleri güzel bulup yakınlaştırıyoruz kalbimizi. Belli bir zaman sonra görüyoruz ki o da ne… Başka biri çıkmış o çok sevdiğimiz kişi. Şans diyoruz belki bu duruma, kader diyoruz, baht diyoruz, nazar diyoruz…  diyoruz da diyoruz. Şöyle son model üstü açık spor araba alma hayali kurar bazıları fakat o da ne 1 ay sonra motoru arızalanır. Umduğun gibi düşünürsün ama umduğun gibi çıkmamıştır. Dondurma kabındaki kıymadan ne farkı var şimdi bazı durumların. Yıllarca bir şeyin hayalini kurmakla geçiyor ömür. Hedefin veya hayalin olması güzel şey, peki umduğun gibi bulmayınca kazanan kim oluyor? Bir şey mi öğrenmiş oluyoruz? Ne peki.. Sabır mı? Bilemiyorum.

Dondurma kutusundaki kıymanın benzeri bir şey daha var mesela: Saksı olarak kullanılan yoğurt kapları (!) Mesela yaz aylarında özellikle evlerin bahçelerinde görürsünüz kendilerini.  Çöpe atılmak gibi hüzünlü bir sonu reddetmiş gibi görürsünüz onları. İçlerine toprak doldurulmuş, toprağın üzerinde filizlenmiş çiçekler vardır. Yoğurt kabının kenarında yazar; ağırlık 800 gr. , son kullanma tarihi, üretim yeri, şirket adresi, barkod, tse, besin değeri tablosu vs. Sanki önceki durumunun çok bir önemi yokmuş gibi ve sanki bir saksının bilgilerini üzerinde taşıyormuş gibi duruyor orada işte. Belki hüzünlü de gelebilir bazı gözlere. Ama yoğurt kabından saksı olmayı kişileştirince ağır bir roman gibi duruyor işte. He sonra bir de çiçek böceklenip sararıp solduğunda saksının muhtemel kaderi o zaman başlıyor: Çöpe atılmak.

Bir şey olmuyorsa diğeri… Olmuyorsa farklı bir surette geri dön ve farklı bir amaçla varol. Belkide bitmesine inanamıyoruz, belkide yine onu orda görmek istiyoruz. Orda durması sanki koca bir yapbozu tamamlayacakmış gibi oluyor. Her zaman öyle olur zaten. Tek bir hamlede şah mat etmek gibi. İşi bitmiş şeyleri bir türlü bittiğine inanamıyoruz. Hadi bir umutla aldıysan yine orda dursun düşünceleri sarıyor. Olmuyorsa olmuyordur, bitmişse bitmiştir. İçimizdeki umut, inanmama error veriyor sanki.  Bu yüzden şekeri biten sakızı toz şekere batırıp çiğnemeye devam ediyordum. Yırtılan ceketi yama yapıp kullanmaya devam ediyordun. Biten şampuanın içine su koyup bir iki duş daha… Tek bir hamle daha…  Kumanda pili bittiyse içinden çıkarıp ellerinde ovuşturup tekrar takıyordun. Bir umut işte... Bitip tükenmesine anlam veremiyorduk. Israrla kalp masajı yapmaya devam ediyorduk biten aşkların ardından. Bilmiyor çok seven; her aşk bir gün ayrılık mezarına giderdi zaten.  

Şiir vurucu bir dizeyle, masal mutlu bir sonla, film ‘The End’ le bitiyor.
Bu yazı da bu cümleyle bitiyordu...

Yorumlar

Popüler Yayınlar