Elde Kalan Edebiyatı - 1




Cevaplanamayan Şeyler…

Şenlik dağılıp acı bir yel kaldı mı bahçede yalnız. Beste çalar beynin, susmaz sesleri, kapanmaz ışıkları vitrinlerin. İçine yumruk gibi oturan şeylerin olduğunu fark edersin. Çoğu kez cevaplarını bildiğin halde vermek istemezsin, cebinde gizlenir sanki. Konuşsan sanki tüm zamanın yükünü bırakıverecekmişsin gibi olur oysaki böyle olmaz sızar. Yorulmuş birkaç kelime dökülür sağa sola. Şaraplara, sigaralara sarılır dudaklar. Yorgun bir besteye tutunur küçücük yüreğin, bir büyüğe danışmak gibi çözümler üretirsin, sonra boş verip akışına bırakırsın katılaşmış zamanı. Böyledir, cevabı verilemez her şeyin, veremez beklersin. Cevapsız çağrı dersin yanıtlayamazsın. Meşgul bile değildir. Cevapsızdır. Cevaplanamayan şeyler bunlardır.



Sansürlenmemiş Gerçekler

Başımızdakiler artık dertlenmemizi de istemiyorlar. Gidin bakın alkol fiyatlarına, sigara fiyatlarına. Yasaklasan olmaz, isyan çıkar. Dertlenme lütfen, senin dertlenmen, eğlenmen, üzülmen benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Belirli normların sınırlarında yaşatacağını vaat ediyor. Canın sıkılıyor, odana kapanıyorsun gidip dizi izlemek istiyorsun, parasını da veriyorsun artık her ne kadarsa, sevdiğin dizide ana avrat küfür etmelerini, bağırıp çağırmalarını istiyorsun, dertlerinden bir an olsun uzaklaşmak istiyorsun, başka bir şeye odaklanmak istiyorsun, hafiflemek yüklerini boşaltmak istiyorsun fakat bir gün yasak gelebileceğini fark ediyorsun, aptal saptal bipler geleceğini biliyorsun. Bir gün dertlerini unuttuğun dizinin bir gün orada olmayacağını ve hiç ona ulaşamayacağına içerliyorsun. ‘’Ulan tüküreyim böyle işe, bu nasıl hayat…’’ diyorsun ki elin Camel paketine gitmek üzereyken sigaranın daha da zamlandığını fark ediyorsun. İçmiyor içemiyor içerliyorsun.  Anlıyoruz ki dertlenmemiz, sorunlarımızdan uzaklaşmamız istenmiyor.  Yan ulan sorunların da deniyor, kısaca olay bu.


Kaleci Sadece Gol Yemez 

90+4’te gol yiyen kaleciler anlar. Yüzüne dikkatle baktığınızda çaresizliği görürsünüz. Kaleye toptan başka her şey girmiştir oysaki; nefret, öfke, hüzün, keder, acı vs.  Bir taraf yaprak dökerken bir taraf bahar bahçe. İşin Türkçesi budur. Aynı yüzü, yıllarca çalışıp didinmiş yememiş içmemiş para biriktirmiş fakat bir depremle evi yıkılan insanlarda da görebilirsiniz. Yani tek vuruşta nakavt! Ev değildir yıkılan; hayaller, anılar, umutlar ve her şey beraberinde gitmiştir. Aynı yüzü, yıllarca okuyup dirsek çürüttükten sonra yetmeyip master yapan yetmeyip dil bilen yetmeyip anadal, yandal, sağdan, soldan her şeyi yemiş yutmuş fakat hak ettiğini alamamış gençlerde de görebilirsiniz. 90+4’te gol yemekle ilk saniyelerde gol yemek aynı şey değildir. Birinde her şey bitmişken birinde her şey yeni başlıyordur. Hiçbir şey ifade etmez artık. Anlamsızlığın ortasında bulursun kendini anlam yaratmak için. Oysaki koca bir anlamsızlık yangınıdır yürekte yanan ve birkaç damla gözyaşı onu söndürmez söndüremez.  Derler ya, ‘’Hayat aslında şimdi başlıyor’’ diye, bu tamamen uydurmadır. Okul bitince, askerlik bitince, evlilik yapılınca, çocuk olunca her zaman söylene durur bu sözler. Gerçek hayat ne zaman başlar, gerçekten ne zaman yaşarız peki acılardan sonra kalanı yaşamak için. Kimse bunun cevabını veremez.



İnsan İki Kişidir

Birincisi kendisi ikincisi olmak istediği kişidir. Birincisi varolan ikincisi hayal edilendir. Ne yazık ki ikinci aşamaya geçmekle meşgulüz. Herkes şuanda ne halt olduğunu gayet iyi biliyor fakat ikinci halde hayat asansörü yukarı kata çıkmakla meşguldür. Asansörün hızını emek, çaba, çevre, alın teri, gözyaşı, karanlık geceler, uykusuz sabahlar belirler. Çevrenize şöyle bir bakın; ikinci kişiye evirilememiş topluluklar görürsünüz. Yıllarca bir hayalle yaşarlar, o istediği adamı hayal eder dururlar. Ne yazık ki çoğumuz böyle, birinciyi iyi tanıyoruz ama ikinciyi hayal etmekle meşgulüz. Hepimiz kendimizin süper kahramanıyız fakat kendimizi kendimizden kurtaramıyoruz ve bekliyoruz bir gün bir hayal kahramanı çıkıp kurtarsın diye. Fakat öyle bir hayal kahramanı yok, pelerini de hiç olmadı. O kendinde, içinde. Ve sen gemileri yakmazsan eğer şehir kül olacak günün birinde. Bil istedim.





       Zangoçlara Selam Söyle

hissetmelerin
birbirleriyle
kafa bulduğu
bu yerde
sığındığın ve sığındığına
pişman olduğun her insan
içinde patlayan
geniş zamanlı
bir bomba

tüm bunları bilirken
tüm bunlara inat
olanları olacak olanlardan
ayıramayacak kadar saf
bir sen varsın
bir de arsenik!

atların çığlıklarının
ve sodayla karışık rakının
geçti an itibariyle
hükmü
olacak artık olacak olan
kim geçebilir önüne

beni bırak
söylediklerimi de
hemen şimdi bir mum yak içinde
ikimizin yerine
ve bir dilek tut
mümkün olan en dar zamanlı bir dilek
ben uzaktan elham okurum
sen zangoçlarına çan çaldır
ayrılığın şerefine!

Ali Lidar / 2015




      Gerçek Kahramanların Pelerini Olmaz
Hollywood filmlerindeki adamlar set ışıkları söndüğünde herkesten biridir. Oscar ödülünü havaya kaldırabildiği zaman başarılıdır. Gişede etkisi olacak mı ona bakılır. Senaryoyu şöyle bir okur, role girmeye çalışır, senaryoyu beğenmezse kibarca reddeder ve biter. Kabul etse bile ufak bir isteği yerine getirilmezse seti terkedebilir.

Gerçek hayattaki kahramanları görebilen oldu mu hiç? Telefondan başını kaldırıp çevresine bakabilen oldu mu yada?  Uzun uzun düşündü mü geçmişi, geleceği, şimdiyi? Hayal kurabildi mi, düşleyebildi mi, çözüm üretebildi mi, sorunlarla mücadele etti mi, bir yangından çıktı mı, savaş gördü mü, açlık çekti mi, temizlenemediği günler oldu mu, parasız gezdiği caddeler oldu mu, çaresizliğin hiçbir şeye benzemediği bir cehennem yaşadı mı, yüzlerce kez reddedildi mi, umutsuzluğa kapıldığı oldu mu? Bunun cevaplarını bulabilmek lazım.

Gerçek hayat kahramanları belki sensin, baban, annen, kardeşin, abin, komşun… Herkes kendi hayatının pelerinsiz kahramanıdır! Günde yüzlerce sorundan çıkan nice kahraman var, duyulmamış. Oysaki; Hollywood filmleri ne diyor? Asıl kahraman pelerinlidir, koca bir şehri ya da kızı tek başına kurtarır ve film mutlu sonla biter. Peki gerçek kahramanların masalları mutlu sonla bitiyor mu? Gerçek kahramanların mutlu sonları var mı yoksa son diye bir kavram mı yok onlar için? Bunun cevabını da bulmak lazım.

Şöyle bir söz vardır; ‘’İhtiyaçlar kendi kahramanını yaratır. Eğer bir kahraman varsa orada bir ihtiyaç vardır…’’ diye. Yani psikolojideki etkisi şudur: ihtiyaç belirtiyi doğurur ve o mekanizmayı çalıştıracak kişiyi veya durumu ortaya koyar.





Gerçek kahramanlar pelerin takmaz. Çünkü omuzlarında milli mücadele, bağımsızlık, bir ülkenin kurtuluşu gibi ağır sorumlulukları vardır. Yani gerçek kahramanlar ödül almaz, milli mücadele başlatmak ve bir ülkeyi kurtarmak gibi özel ve zorlu amaçları vardır.
İşte benim tanıdığım en büyük kahraman oydu: Mustafa Kemal Atatürk!
Kimisi İngiliz gemisine binip ülkeden kaçarken, kimisi de o dönem boğazların kontrolü İngilizlerdeyken zar zor izin alarak gemiye binip İstanbul boğazından ayrılarak Anadolu’ya geçip orada milli mücadele fişeğini yakmasıyla kahraman olur.

Unuttum yazmayı…

Kahramanlar ayrıca; korkusuzdur, fedakârdır, cesaretlidir!

Milli Mücadelenin kahramanı Mustafa Kemal Atatürk ve bu vatan için canlarını feda eden yüzlerce kahraman şehitlerimizin ruhu şad olsun, mekânı cennet olsun!


Erzurum ve Sivas Kongrelerinin 100. Yılı kutlu olsun!


Yorumlar

Popüler Yayınlar