Bir Şeyin Bir Şeyi Olmak
Bir şeyin bir şeyi olmak…
Pek
açıklayıcı gelmedi değil mi bu cümle?
Peki, ‘’Kendi
kendinin doktoru olmak’’ desem..
Hadi… Biraz tahmin etmeye başladınız şimdi.
Ne bilim;
kendi kendinin hocası olmak, yönlendirici olmak, şifacısı olmak..
Örnekleri
bol bol sıralayabilirim, burdan baya uzar gider bu liste.
Şöyle
düşündünüz mü; insan isterse kendi kendinin yükselticisi olabilir!
Bu gayet
mümkün!
Bir
öğrenciyi ele alsak, notları çok kötü diyelim…
Kendisi
kendisine bir hoca niteliği kazandırsa, kendi kendine disiplin uygulasa,
program koysa kafasına ve dese ki ‘’Günde şu kadar saat ders çalışırsam başarı
oranım biraz daha artar!’’ diye. Bu kendi kendini eğitmesi anlamına gelir.
İnsan çareyi dışarda aramak yerine aslında biraz da kendi içerisinde araması
gerekiyor. Dışarıdan ziyade öncelikle içine baksa ah! Ne cevherler var insanın
içerisinde. Baktın ki olmuyor o zaman çareyi dışarda ararsın. Doktora gidersin,
eğitimciden yardım alırsın, büyüğüne danışırsın, bilen birine sorarsın vs. Aslında çözüm de çok ama arayan yok.
Belkide en
büyük temel sorunumuz, asıl yeteneği, gücü başka yerlerde imrenerek baktığımızda
buluyoruz. Neden ki yani? Çok başarılı bir astronot olmasan da… sana bir görev verildiyse örneğin; X
Okulundan iyi notlar alıp okulu bitirmek olarak, bunun için çalış çabala sonra
geleceğinin şekillendireceğin asıl potansiyeli içinde ara. Bazen formül basit
oluyor ama hayatın getirdikleri karşısında biz onu işin içinde çıkılamaz
matematik problemi haline getiriyoruz.
Kilolu
olduğunu düşünenler var. Ülkede neye kime eline atsan kilolarından dert
yananları hemen bulursun. Formül basit: YEME!
Peki hadi yapamıyorsan az ye. Konu yine başta bahsettiğim yere geliyor
yine. Kafanda sistemi oturt abicim-ablacım; şu dakika şu saatte şunu yemeliyim,
şunun yapmamalıyım, şu egzersizi yapmalıyım gibi gibi… İnsan maalesef yaradılışı gereği nefsine de
yenik düşebiliyor. Ama dikkat edin asıl görülmek istenileni kendine disiplin
uygulayıp da sonuca ulaşanlar dan çıkıyor. Hadi biraz düşünelim… Biz de bir şeyin en iyisi olamıyorsak yeteri
kadar emeği vermiyoruz demek oluyor.
Mesela dil bilmiyorsun, yeterli ilgiyi vermiyorsun demek. Ama burda bir
yol ayrımı da var ne yazık ki. Dil öğrenmek için en büyük geliştirici yurtdışına
çıkmakken yeterli maddi gücü olmayan kişiler gidemiyor, bu da buna bir örnek. Aslında işin gerçek yüzünde ise imkanı ve
yeterliliği varken yapmamak ise başarısızlığın gerçek bir örneği.
Hadi biraz
daha kendimize bakalım.
Bazen işin
içinden çıkılamaz zamanlarımız olmadı mı, çaresiz umutsuz kaldığımız anlar?
Elbette
herkesin bir ‘’Kara Gün’’ü olmuştur.
O noktada
bir şeye dikkat edin… Orada bize ışık
olan bir içses yakalıyoruz sürekli.
Orda görünen
kendi içimizdeki toparlayıcı, düzeltici, rahatlatıcı…
Kendi
kendimizin psikoloğuyuz.
‘’Yaparsın
bu ne ki, bu da gelir geçer, neler
atlatmadık ki!’’ diyen bir psikolog.
Fazla
yemeden şikayetçilere tekrar konuyu getireyim.
‘’Az ye bak
kilo alacaksın, şunu yeme bak zararlı’’ diyen ses içsesin, içindeki diyetisyen.
Müzisyeni
ele alalım.
O güçlü
sözlere, şarkılara imza atanlara baktığımızda muhteşem eserler görüyoruz.
Buzdağı
dıştan bakınca güzel görünüyor da arkasına baksak neler görünmez ki.
Öncelikle yaşanmış
olaylar; acılar, mutluluklar…
Saatlerce
yazılan sözler…
Enstrümanlarda
ki doğru melodiyi arama çabası…
Eseri
oluşturmak için harcanan yüzlerce zahmet…
Bittiğinde ‘’Budur’’
deniliyorsa , eseri üreticisi için o zaman ‘’Tamam’’ oluyor.
Asıl olay…
Durumlar içerisinde
öncelikle kendi kendimizin bir şeyi olabilmeyi başarabilmek.
Olmuyorsa, o
zaman dışarıda aramak gerek.
Yazıyı güzel
bir örnekle taçlandırıp bitireyim.
Gurur verici
bir örnek…
Nobel Kimya
ödülünü alan profesörle noktalamak gerek.
Bilim adına
önemli bir gelişme kaydetti, gurur verdi, ilham verdi.
Hatırlayabildiniz
belki..
Prof. Dr.
Aziz Sancar…
Tabi ki,
önemli bir ödül alması tesadüfi bir şey değil.
Arkasında
saatlerce yatan çalışmalar var, emek var, dikkat ve istek var.
Ödülü
aldıktan sonraki günlerde yaptığı gezilerde ne demiş biliyor musunuz…
‘’Öğrenciyken günde 18 saat çalışırdım.
Gecelerimi laboratuvarlarda geçirmişimdir. Çalışmaktan başka çare yoktur. Bu,
vatan borcudur’’ demiş. Sonra da eklemiş: “Eliniz ne kadar yatkın olursa olsun ben yüksek zekaya inanmıyorum,
ortalama herkesin zekası aynı. En önemli faktör çok çalışmak”.
Dışardaki
güneşten ziyade içimizdeki güneştir aslolan.
Neden sabah
olmasın ki?
Yorumlar
Yorum Gönder
ne düşünüyorsun?