Gündem: Klişeler ve Değişim
Sandıktan babam çıksa ‘hadi oradan’ derim.
Bir sözümüz varya hani: ‘Denizden babam çıksa yerim’ diye.
İşte ben bunu biraz değiştiriyorum.
Sözü dönüp dolaştırıp siyasete getirmek gibi olacak ama
galiba birazda öyle.
Ama içim rahat bu sefer çünkü bir bıkkınlığı anlatmak
istiyorum.
Siyaset konusunu sevmediğimi ise neredeyse bağıra bağıra
söyleyeceğim o noktadayım.
Genelde eline hiçbir şey geçmeden yapılan anlam veremediğim bir
şeydir hep siyaset.
Sizi bilmem ama ben sevmiyorum.
Bıkkınlık belkide bu içinde bulunduğumuz tarihten olsa
gerek.
Biliyorsunuz 30 Mart’ta seçimler var ve partiler ve
partilerin gösterdiği aday adayları amansız bir seçim yarışının içine girdi.
Kazanmak yani başarmak güzel şey anlayabiliyorum onları ama
bu kadarı da biraz fazla değil mi?
Mesela partilerin seçim zamanına yaklaştığı zamanlarda
yaptığı şarkıları hiç anlamam, anlam veremem bir türlü. Şöyle bir algı var;
davul, zurna gibi müzik aletleri eklenince seçim şarkılarına partiler
seçmenlere kendilerini daha Halkçı olduğunu mu göstermeye çalışıyor?
Yiyen var mı hala bunun gibi şeyleri acaba?
Seçim arabaları seyyar düğün salonu olmaktan öteye gidemiyor
ki.
Hep aynı vaatleri görmekten de sıkıldım artık.
İşsizlik sorunu, daha güzel bir Türkiye için, istihdam,
terörü çözme, eğitime destek, benzin fiyatlarını azaltış, kadın sorunları halletme…
falan filan.
Klişe klişe!
Ve bu klişeyi hepimiz biliyoruz, bıkkın birçoğumuz onun da farkındayım ama susmayı tercih ediyoruz.
Ben bunları duymaktan da görmekten de sıkıldım vallahi.
Biraz daha farklılaşsa ya partiler, adaylar? Ne olur yani.
Son 15 gün sabredin…
30 Mart’tan sonra neler olacağından çok, ben öncesiyle
ilgilenenlerdenim.
Çünkü hiçbir zaman ama hiçbir zaman partiler o seçimlerden
önceki vaatlerini gerçekleştirmiyor veya yarım yamalak kalıyor.
Olan her zaman halka oluyor, biliyorum.
Vatandaşlar yaşadığı yerlerde sorunlarla karşılaşıyor,
bazıları düzeliyor gibi oluyor, bazıları hiç düzelmiyor.
Yani şöyle bir sonuç ortaya çıkıyor: partilerin
vatandaşlarla ilişkisi seçim günlerinin yaklaştığı aralıklara bağlı.
Çıkar ilişkisi gibi bir şey bu.
Bir partiye körü körüne bağlılığı da anlam veremiyorum ya
neyse…
Neyse, 30 Mart’a gelmeden önceki son 15 gün.
Klişeleri görmemeye az kaldı, sabredin.
**
NE DEMİŞ HERAKLİETOS ABİMİZ ?
Diyalektik felsefenin babası sayılır Heraklietos.
Güzel söylemiş: ‘Değişmeyen
tek şey değişimdir’ diye.
Değişmek…
Sadece insanda da olan bir şey değil ki yani.
Bu söz aklımdan geçtiği sırada geçtiğimiz günlerde olan
Konya’daki hava değişimi aklıma geliyor.
Şöyle bir an düşünün: Aynı anda hem kar yağıyor hem de güneş
açmış.
Düşünebildiniz mi? Düşünebildiyseniz iyi.
Çünkü ben o anı yaşamasam ‘Yoook artık!..’ derdim ama demedim çünkü o anı yaşadım ben.
Ne garip değil mi?
İnsanlar değişirken ( hem iyi manada hem kötü manada)
havaların bile böyle değişmesi de şaşılmayacak şey değil ki.
Mesela en yakınımız biraz değiştiğinde ‘Bu da biraz şöyle mi oldu ne’ diyoruz ya hani, peki havalar
değiştiğinde hatta anormal hale geldiğinde de söylüyor muyuz böyle?
Değişmenin kendisi bile bir değişim sonuçta.
Durağan bir şey aklıma gelmiyor benim.
Hiç durduğumuz bir anımız yok ki bizim.
10 yıl öncekiyle 10 yıl sonraki biz bile biz değiliz ki
zaten.
Düşünün; zevkleriniz, sevdiğiniz şeyler o an güzeldi.
Peki ya yıllar sonra da aynı kalacak mı?
E haliyle kalmıyor.
Değişmesek zaten şuan bulunduğumuz yerde olmayız, olamayız.
Hayatta karşılaşılan o pek çok şey olmasaydı biz yine biz
olur muyduk?
Sen yine böyle mi olurdun?
Olmaz!
Çünkü o yol ayrımları bizi gitmek istediğimiz yere kadar
götürür.
Değişimlerin gelmesi doğa kanunu gibi bir şey zaten.
O yüzden ben çok düşünmüyorum.
Olağan şeyler bunlar…
Yorumlar
Yorum Gönder
ne düşünüyorsun?