20+1: Sen Büyüdün mü?



20 + 1 diyorum ben buna.
Çokta değişen bir şey yok düşüncelerimden başka.

Şarap gibi…   şaraba benzetmiştim kendimi geçen yıl.
Hala değişmedi bu düşüncem.
İster kadehin ilk yudumu ol, ister kadehin son damlası  önemli olan hangi anda önemli olduğun.

Hayatı illa bir şeye benzeteceksek: Otobüse benzetirdim herhalde. Çünkü insan hayat denilen bu yolda ilerliyor ve bazen belirli duraklarda yolcu alıp indirmesi gerekiyor. Hayatın şartlarına göre bazı yerlerde insanın manevra yapması gerekiyor ya da bazı virajlar çok keskin oluyor. Yolcular bundan rahatsızsa ya gidiyor ya da yolun sonunu merak ederek orada kalmaya devam ediyor.
Kalanlara ne mutlu!

İnsan yaşıyla değil yaşattıklarıyla hatırlanmalıdır. Yaşın ilerlemiş olması ileri düzeyde tavsiyeler, öğütler verebileceği anlamına da gelmiyor.

Çocukluğum, çocukluğumuz Super Mario’nun prensesi kurtarmasını çabalamakla geçti, çoğu kez şahit olduk buna. Bilinçaltımızda aşka karşı ‘kurtarılması gereken’ ya da ‘çaba gösterme’ durumu belkide taa oralardan geliyordu.


İnsana 2 kulak 1 ağız verilmiştir. Yani dünyaya gelince istenen şey çok dinle az konuştur.
Susuyorsam birazda bu mantıktan.

Acıtan bitap düşene de zevkten ve mutluluktan yorgun düşene de saygım var.
Gülmediğim zaman acıdandır. Acıya gülmenin şartı acının basamağını çoğu kez atlamış olmaktır.

**

Gün sonuna doğru inceden bir şarkı açılır. Bazen içeriden seslenir bazen sadece olması için açılır.
Şarkıların büyüsü vardır. Büyüsüne aşığım ben.
Mikrofonlara konuştum aylarca, belkide şarkılara olan saygımdan anne şefkati gibi yaklaştım ritimlere. Yılların verdiği en güzel hediye belkide buydu.
Hala güzel hatırlarım o günleri.

Çok konuşmadığım zamanlarda çok yazdım. Çok yazamadığım zamanlarda çenem düştü.
Toparlamak için ise çok dinledim, hareket vakti geldiğinde yollarda buldum kendimi.

Yazıların okunuşu da yazılışı da o derin büyüsüne kaptırdığından beri çok sevdim bu işi.
Ne de olsa söz uçar yazı kalırmış.


26 Ağustos itibariyle yaz insanı olduğumun farkındayım. Sıcak kanlı, sevecen, çok uğraşan, duygusal, iyi niyetlilik özelliklerini taşımam şaşırtıcı değildi.

Ekmeğim varsa bölüşmeyi sevdim. Ekmeğim yoksa cevabını veremedim. Ekmeği var ama vermedi zannedildiysem de.
Mutluluğum varsa da bölüştüm. Tadından bakmak isteyen anlar gülümsemeyi.
Kapım açıksa ardına kadar ‘Bana böyle öğrettiler...’ dediğimdendir.


Küfür ayıp şey. Küfür gibi yaşamak ayıbın ötesindeydi. Elimden bir şey gelmeyince küfrettim.
Kendimi affediyorum.


Nasıl oluyor vakit bir türlü geçmezken yıllar hayatlar geçiyor…’
Benim yaşımda kaybettiğim bir yakınım yok ama bu söz doğum günüm için anlamlıydı.

O geçmez zannedilen zaman yıllar sonra arkadan acıyla veya gülümseyerek hatırlanacak büyük bir eser gibi bıraktığımda sözün biteceği yer olacak. Farkındayım.

Denemeyi de sevdim. Denememek, korkmak eylemsizliğinden daha hayırlısıydı çünkü.
Bana bir renk gelir yeniden açarım.
Rengim belirgin ve bir o kadar farklı, görebilene ne mutlu.
Görebilenler daha yakınımda, yanımda.

**

Biyolojik olarak insan bir kez doğar ama insan mutlu anılarıyla ve kahrolduğu zamanlarıyla pek çok kez ölür ölür dirilir. Ya mutluluktan doğar ya da acıdan ölür.
Nice 26 Ağustoslar yaşamak dileğiyle diyorum.
Nice senelerin anlamı nice mutlu anlarda saklı.

Doğum günüm değil benim bugün.
Doğum günüm yaptığın en güzel ‘şey’ lerde saklı.
Şeyler iz bırakan en güzel şeylerdir.

Yılbaşı bile 31 Aralık’tan sonra gelen gün değil benim için.
Çünkü değişen hiçbir şey yoktu 31 Aralıktan sonra.
Kış yine aynı kış.
Zaman yine aynı zamandı.

Yeni bir yıl, tüm bitişleriyle başlangıçlarıyla ‘Haziran’ dı benim için
Ve hala da öyle olmaya devam ediyor.
Şu zamana kadar sevdiklerimi Haziranda kaybettim
En güzel başlangıçları da Haziranda yaşadım.
En güzel hediyelerimi Haziranda aldım.
Okulun bitişi her şeyi bitişi gibiydi.
Tatilin vizesiydi okulun bitişi ve bu bitişler Hazirana tekabül ederdi.

Yeni bir iş, yeni bir ortam, yeni bir tatil, yeni bir yer, yeni anılar,  yeni umutlar falan filan…
Doğum günüm olsa olsa Haziran olur.


Ben ne yazarsam yazayım. Ben ne dersem diyeyim 20+1 deyim ben.
Acısıyla, tatlısıyla, öğrendiklerimle, vazgeçtiklerimle, kazandıklarımla, kaybettiklerimle,
Sustuklarımla, konuştuklarımla, yazdıklarımla…  bir yıl daha geçti.

Bir sonraki nicelere….

Eyvallah.

Yorumlar

  1. hani bir tane de takip butonu koysan da edebilsek hı :))
    Als de haklısın.Aydınlanma kampanyası başlatmalılardı ama bir şekilde seslerini duyurdular yaa...Reklamın iyisi kötüsü olmaz derler ;)

    YanıtlaSil
  2. takibi en yakın zamanda düzeltirim.

    ALS kampanyası için hızlı yayılmasını başarı olarak görebilirim ama gerçek konudan sapmasını görmezden gelemezdim. Reklamın iyisi kötüsü olmaz ama sencede sapmadı mı?

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

ne düşünüyorsun?

Popüler Yayınlar