Hangi Penceredesin?



Sen nereden bakıyorsun?
Penceren ne yada hangi renk?
Kadere mi inanıyorsun yoksa kendine mi?

Sorular aklının bir yerinden gelip geçiyor biliyorum,
Bir bardak var yarısına kadar suyla dolu olan.
Burada ayrılıyoruz seninle?
Sen boş tarafını görüyorsun oysa ben dolu tarafını hayranlıkla izliyorum.
Yetiniyorum hatta; ne güzel de dolmuş.
Sen boş tarafına baktıkça hüzünleniyorsun, içerliyorsun, böylesin sen.

Bu duruma azı tamamlama çabası mı dersin yoksa her şeyin kötüsünü mü görme mi dersin onu da bilmiyorum ama konumuz, konularımız işte tam burada ayrılıyor.
Tüm dünyanın konusu burada ayrılıyor.
Bardağın boş kalan diğer yarısı milyonlarca insanı ifade ediyor. Evet bu böyle.
İçimizdeki güç zaten yarım kalan tarafı tamamlama, onu göstermemek için çalışma çabası içinde ve o boş kalan tarafı da suyla doldurup bardağı tamamlayabiliyor.

Konumuz nerede başlıyor?

Konumuz bardağı doldurabilmekte başlıyor.
Eksiği gören tarafımız ikiye ayrılıyor: uğraşanlar ve söylenenler.
Her iki tarafta eksik tarafı görüyor ama diğer taraf düzeltme çabasında.
Uğraşabilme çabası içinde olanlar, düzeltenlerdir.
Söylenenler ise hem eksiği görüyor hem de düzeltme yoluna gitmiyor.
Dünyanın sorunu da işte bu tam bu!

Eksiklik, yanlışlar, yalanlar, günahlar, hırsızlıklar, söylentiler, karamsarlıklar……  ve dahası..
Bu kelimelerin insanda yarattığı duygu bile bi garip.
Söylerken bile, okurken bile garip bir his oluşturabiliyor.
Ama şöyle olsa…
İyilik, güzellik, doğruluk, mutluluk, u/mutlu olmak, sevap, özgürlük, rahatlık….   ve niceleri…
Yarattığı duyguya bir bakın.
Durun ve düşünün, duyguyu hissedin.
Tarif edilemez haz var içinde.

Sen hangi pencereden bakıyorsun bu duruma?

İnsanın yaratılış gereği, doğduğundan beri mutluluğu arama ve hedeflerine ulaşmak olduğu için güzel şeyler ve düzeltmeye, çalışmaya yönelen her hareket her eylem doyum sağlıyor.
Ama işin içine güzel olmayan şeyler girdiğinde vücuda enjekte edilmiş zehre benziyor.

Konumuz bundan sonra iki insan şekliyle ilerliyor.
·         İyimserler
·         Kötümserler

Tüm yüzyılların sorunu da bu olsa gerek. İradeyi, gücü dengede tutma işi doğru olanı hedefe almakla başlıyor ama alamayınca yıkımlar kaçınılmaz oluyor.
Bugün bile bu yüzyılda işimize yarayan pek çok şey önceki insanların acısından gelme.
Nasıl mı?
Mesela, insanın ısınması gerek ve bir şeylerin çabasına giriyor ve sonucunda ateşi buluyor.
Korunması gerek, sonrasında mızrağı, kılıcı ve keskin aletleri buluyor.
(Biraz fazla eskiye gittim galiba…)

Mesela, 500 km. uzaklıktaki biriyle anında konuşması gerek ve işi de çok acil.
Telefonu bulmak zorunda kalıyor ve ihtiyacını gideriyor.
Belki telefon bulunana dek insanlar onsuzluğun acısını çok çekmiş olabilirler.
Ama tarih ortaya konanları yazıyor değil mi?

Konfüçyüs’ün şu sözünü çok severim: ‘Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil!’

Yolları aramak lazım. Hayata karşı ‘Batsın bu dünya…’ felsefesini uygulamak acizliğin ürünüdür. Yolları, tünelleri, patikaları göremiyor olabiliriz ama neden aramıyoruz?
‘Vardır abicim bunun bir yolu yaa...’ derim.
Vardır çünkü daha önce o yollardan geçmiş olanlar da vardır.
Yok mudur yani herkes mi aynı.
Işık tutup arkadan gelenlere önderlik etmekte ne güzel bir duygudur.
Yolu aydınlatanların yanında gitmek isterim.
‘Burada yol yok geri dönelim’ diyenleri hiç sevmedim.

Yolu da açmak lazım. Tüm araçları-gereçleri, insanları, konuları bir araya getirirsin ama bu seferde engeller öyle büyük bir taş gibi yolu kapatıyor olabilir.
Eee kıralım!
Evet kırmak lazım.
Güç insanın içindedir ve önce kafadaki büyük taşı kırmak lazım.
Sonrası gelir ama her şey kafada başlıyor ilk olarak, farkındayım.
Bu noktada yolu açmakla çekilmek aynı şey gibi.
Ya yardımcı olur açarsın yada çekilirsin açarsın.

Ayrıca Mevlana’nın şu sözünü de severim ve diğer söze de çok benziyor:’Mum olmak kolay değildir ışık saçmak için önce yanmak gerekir’ diye.
Işığı saçmak için yanmak.
Yanarak yol açmak bu, ışıkla aydınlatmak ve yol göstermek.
Fedakarlıktır bu ve iyimserlikten de payını alır.
Yanmak güzel değildir tabii ama bir şey için yanmak yanmaların en güzelidir.
Emek, yürek, aşk, amaç mı dersin bilmiyorum ama her şey var içinde.

**

Kötümserliğe bahane aramayalım.
‘Batsın bu dünya’ yerine ‘Ne güzel bu dünya’ demek işe yarayabilir.
O yüzden ‘YA BİR YOL BUL, YA BİR YOL AÇ, YA DA YOLDAN ÇEKİL!’
Her şey ve herkes için, her olay ve durum için geçerli bu.


Haydi görüşürüz.

Yorumlar

Popüler Yayınlar